- O T U Z A L T I -

2.1K 324 148
                                    


Pelin odasının içinde volta atarken arada pencereye yanaşıyor ve tülü kenara çekip dışarıyı gözetliyordu. Ne göreceğini ya da ne görmeyi beklediğini bilmiyordu. Biraz bekliyor ve o ilahi işareti göremeyince dışarı bakmaktan vazgeçiyordu. Sonra içeri dönüp yatağına doğru yürüyor ve tırnaklarını dişleri ile kemirirken telefonuna kaçamak bakışlar atıyordu. Sanki gözleri ile kötücül bakışlar atmaya devam ederse beklediği mesajı alabilecekmiş gibi. Ama o mesaj gelmiyordu.

Ömer üç gündür ara ara mesaj yazıyordu genç kıza. Durumdan haber veriyor ve evden çıkmaması için onu uyarıp duruyordu. Poyraz'ı bir gece boyunca sorgulamışlardı. Ve babasını yani Ömer'in amcasını da sorguya almışlardı. Bu sırada dede kalp krizi geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Adam zaten yaşlı ve üstüne de aşırı kiloluydu. O güne kadar kalp krizi geçirmemesi bile büyük bir başarıydı. Pelin adamın taşlaşmış, nasırlı kalbine giden tüm damarların tıkalı olduğunu düşünüyordu.

Üç gündür aptal aşıklar gibi yazıştığı, her mesajında kalbinin küt küt attığı ve cevap yazarken aptal gibi sırıttığı o adam sabah günaydın mesajı yazmış sonra bir daha ses çıkarmamıştı. Neredeyse öğlen olmak üzereydi! Yeni sevgililer bilir ki üç saat boyunca mesaj yazmayan erkek ya bir halt yiyordur ya da yazacak durumda değildir.

Neyse diye mırıldandı Pelin. Kötü şeyler düşünmeyelim. Belki arabayla işe giderken bir kaza geçirmiş ve parmakları kırılmıştır. Ya da boynundan aşağısı bir anda felce uğramış olabilirdi. Bunun dışında Pelin'e mesaj yazmaması için kabul edilebilir bir bahanesi olabileceğini sanmıyordu.

Pelin iç geçirdi. Keşke Ömer'in telefonuna izleme programı indirseydi. O zaman işi daha kolay olabilirdi. Bunu neden daha önce akıl edemediği konusunda hayıflanmaya başlamıştı. En yakın zamanda Ömer'in akıllı kol saatine de casus bir program yüklemeliydi. Hemen telefonu eline alıp böyle güzel ve faydalı programların varlığını araştırmaya başladı. Bu sırada bir yarım saati de telefonda oyalanarak geçirmişti.

Pelin bir ilişkide ilgi gören ve pohpohlanan taraf olmayı tercih ederdi. Bir prenses gibi sevdiği adam etrafında dönsün durdun, romanlardaki gibi işi gücü bıraksın ve her zaman onunla ilgilensin isterdi. Tabi bir süre sonra bu ilgi ve pohpohlamadan sıkılır ve karşısındaki erkek gözünde giderek küçülüp değersizleşmeye başlardı.

Ama işler Ömer'le böyle ilerlemiyordu. Ömer de Pelin'le ilgileniyordu. Ama bir eksiklik vardı. Mesela mesajlarına anında cevap yazmıyordu. Bu mesaj yazma ritüelini ona öğretmenin ve inanın sevgilisini bu kadar süre habersiz bırakmanın bir ilişkinin heyecanını söndüren davranışlar olduğunu Ömer'e anlatmanın vakti gelmişti anlaşılan.

Pelin sonunda dayanamayıp telefonun mesaj kısmına girdi. Prenseslik de bir yere kadardı. İstediği zaman çük iyi bir cadı da olabilirdi!

"Neredesin!"

Mesajı gönderdikten sonra dudaklarını büktü. Daha ağır bir şeyler yazmalı mıydı? Küs gibi mi konuşmalıydı? Ah Ömer bir ilişki uzmanı olan Pelin'e de ne yapacağını şaşırtıyorsun!

Birkaç dakika içinde elindeki telefon titredi ve mesaj geldiğini haber veren bildirim ekranda göründü. Eh Ömer bu kadar kısa sürede cevap yazacaktın da niye bu kızı beklettin sabahtan beri?

"Kapıdayım."

Pelin şaşkınlıkla mesaja baktı.

"Hangi kapıda?"

"Cennetin kapısında."

Pelin kaşlarını çattı. Cennet kapısı neredeydi? Mersin'de böyle bir yer mi vardı? sahil tarafında olmalıydı. Orada böyle allengirli isimleri olan yerler vardı. Kız bu öldü mü yoksa cennet diyor kapı diyor!

Portakal Kabuğundan MasallarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin