"Tahin pekmez ye, enerji verir."
Annem sağındaki kaseyi önüme iterken bir yandan yemem için teşvik edercesine kafa sallıyordu. Israrları sonucu oturduğum kahvaltı masasında hali hazırda yemek yiyormuş taklidi yaparken zorlanıyordum, ki üstüne dün gece uyumadığım için işim daha da zorlaşıyordu. Yani bırakın yemek yemeyi gözlerinizi açmanızın bile hiç cazip gelmediği bir vaziyet bu. Buna rağmen beynimin düşünce akışını kesememem ve maalesef annemin söylediği her şeyi anlamam, üstüne bir de sabah saatleri içerisinde olmamız bacak aramla düşünmeme yol açıyordu. Hâlbuki normalde hiç böyle değilimdir.Sırıttım. "Sanki milli olmaya gidiyoruz. Dolalım, hatta kabımıza sığmayıp, taşalım. Belki bu enerjiyle yolda birini düzeriz." Annem duymasın diye ağzımda yemek varmış gibi geviş getirerek konuştum. Annem, sırıtarak dediğim şeyi anlamamıştı tabii, bu yüzden suratı pardon der gibiydi.
"Ne anlamadım?" Sırıtmayı kesip çayımdan bi yudum aldım."Diyorum ki karne alıp geleceğim zaten, fazlasına lüzum yok." Bu biraz dalavere olabilir hatta düpedüz öyle çünkü okul çıkışı birilerine takılıp eve geç gelmemem dünya için küçük benim için büyük bir devrim niteliği taşırdı. Tabii yaşansaydı.
Ağzıma doğru düzgün iki lokma almadan sadece ince belli bardağımın dibinde kalan çayı fondip yaptım sonra da koca iki dilim ekmeği ağzıma soktum, yarısı ağzımdan sarkıyordu kahvaltı masasından kalkarken. 'Hadi ben kaçtım' dedim fakat takdir edersiniz ki ağzım doluyken sesim düzgün çıkmadı. Annemin de boşluğundan yararlanarak sandalyenin kolundaki çantayı kaptığım gibi uçtum. Genlerimi annemden almamdan mütevellit bana bir çırpıda yetişti orası ayrı.
"Gel buraya Minho, sonra ne idüğü belirsiz ekmek aralarını kahvaltı diye tıkınıyorsun. Yeme onları! Sağlıksız onlar." Cevap vermedim annem de tekrar bağırdı " Minho dedim! " İçinde yaptığı muhasebeye göre aç kalmam bir seferlik sağlıksız beslenmekten daha vasat geldi herhalde, bir daha bağırdı "Vazgeçtim son kez yemene izin veriyorum. Aç aç sürtme sokaklarda!"
Bende kapıyı kapatırken bağırdım. "Sözünüz kanunumdur!"
Arkamdan bana duyurma amacı gütmediği ama benim duyduğum bir babası kılıklı herif duydum. Yüzümde, gülümserken kasılan bütün kaslar anında gevşeyiverdi. Yavaş yayılan ama nokta atışı zehirli oklar.Ağzımda uzun süre tüküreğe maruz kalmış ama yinede çiğnemediğim ekmeklerin varlığını reddediyordum. Bağcıklarım da bağlı değildi fakat vahşi batıcılık oynamak hoşuma gidiyordu ne yapabilirim. Uzun uzun süzdüm sokağı. Kontrolüm dışında gelişen bir şey yoktu her şey aynı rutindeki gibiydi. Karşı apartmanda oturan Nergis ablanın kızının camdan beni dikizlediğine emindim mesela. Bu yüzden biraz daha kasıldım. Haberim yokmuş gibi davrandım. Ama karne almam gerektiği için bugünkü şovu kısa kesip sokağa ilk adımımı attım. Geç kalmamak lazımdı yoksa şerefsiz müdür yardımcısı bırakın karneyi vermeyi okula bile almazdı.
Tempolu bir şekilde her sabah aynı yokuşu çıkıyorum. Ama yaz aylarına olan yakınlığımız güneşi daha etkili kılıyor ve bu anasının gözü sürekli beni buluyordu. Yani şimdi güneşin her sabah doğması ve okulumun evimizin konumuna göre doğuda kalmasını saymıyordum. Bana özel bir muamelesi olduğunun gayet farkındaydım. Gözüme gözüme işlemek için bulabildiği her delikten sızıyordu şerefsizim. Sırf bu yüzden keyfim yırtık balondan kaçan hava gibi fıydırıp gidiyorken bide arkamdan, tamda sokağın başından gelen ses tadımı iyice kaçırdı. Dön dolaş sabah sabah beni bul amına koyim.
Onla gelen kırmızı kamyonet tarzı arabaya baktım şöyle bir. Tepesinde mavi bir megafon -Zabıta arkadaşlarından aşıramento ettiğine kalıbımı basarım- kasaya ucuz naylon iple bağlanmış gayet büyük ve eski bir hoparlör, mesafe kat eden mide bulantısı vb. Belediye seçimleri için gezen arabalar, bestesi berbat müzikler, boş beleş vaatler sabahıma neşe doldurmak için bu okulun son günü bile benimleydi. Kamyonet iyice bana yaklaşırken yokuş çıkmaktan saçma sapan aldığım nefesler düzelemeden, şoföre sövmekten kendimi alıkoyamıyordum maalesef. Böyle bir durumda elimden bundan fazlası gelmiyordu çünkü.
"Kulağımı siktin puşt herif. Bu saatte seçim arabasıyla gezilir mi denyo!" Daha gün yeni başlamıştı halbuki sinirlerim çoktan zıplamıştı bile. Sessiz sessiz söverken araba iyice dibime girdiğinde şans eseri şoföre de şöyle bir göz attım.
Direksiyondaki adamın anlı boncuk boncuk ter olmuş gravatı gevşemiş ve üzerinde emaneten duran gömleğin sırtı ıslanmıştı. Camdan sarkıp bana gülümsedi. Görmeden hangi denyo olduğunu bulamadığım için denyo sayar hanemden bir sayı eksilttim. Hamlamışım resmen. "Günaydın aslan parçası, nasılsın?" Gülümsedim "İyiyim Tekin Abi, seni sormalı?"
"İyi iyi, napalım seçim için uğraşıyoruz. Sen..." Napıyosun diye mi sordum anasını. Duraksayıp formama baktı. Okullar ne zaman açılır ne zaman kapanır haberi olduğundan süpheliydim açıkçası. Şaşkın bir ifade bıraktığı için anlayabildim ama ne yalan söyleyeyim çıkarım yapabilmesi bile beni şaşırtmıştı.
"Ne o, okula mı ?"
Başımı salladım sıkıntılı bir ifade takınmaya çalışıyordum. "Sıcakta hiç çekilmiyor şu yokuş." Bir iç çekiş... biraz bekleme... sonra ikincisi... Bağıra bağıra gelen duygu sömürüsü. Ama o bunu farkedecek kadar zeki bir adam değildir. Tekin'in omuzları kabardı yardımsever mahalle abisi olmak bunu gerektiriyordu. O da gerekeni yaptı. "Atla o zaman seni de bırakalım." Zaten bunu söylemesini umduğum için hemen atladım arabaya. Yalandan bir nezaketle sordum. "Sorun olmaz dimi abi?" Efendi çocuğum evelallah
"Yok be oğlum el mahkum gezicez zaten bütün gün buraları. Hepsi siz semtimizin nezih sakinleri için." dedi ve göz kırptı. Ben daha sana oy verecek kadar ibne olmadım.
Kıytırık arabası ve samimiyetten uzak tavırlarıyla aslında bu adamı evladınız olsa sevmezdiniz. Niye araba derseniz araba önemli. Araba seçimi bir insanın karakteridir. Ama suyuna giderseniz, değerlerine oyanamayı bol keseden atarsanız kolayca işinizi gördürebilirdiniz Tekin'e. Kendini kurnaz sanıp gözü çabuk boyanan tiplerdendi kısacası. "Sağol Tekin Abi Kral adamsın." Bana başıyla önemli değil dercesine bir hareket yaptı.
Bu herifi de hiç sevmem
Tekin tekrar seçim şarkılarını açmaya yeltendi ama vazgeçip aklına bir şey gelmiş gibi gevşek gevşek sırıttı, dikiz aynasından saçlarını düzeltiyordu. En sonunda sırıtmayı kesti. Yan yan bana baktı ve yayvan ağız konuştu. "Annen hanımlar nasıl bakalım?"
Sana ne benim annemden yavşak herif. Kendi kendime adamı kafeslediğimi enayi yerine koyduğumu sanmıştım, değil mi. Aslında bu gereksiz samimiyet ve iyilik timsali hareketler tam da bunun içindi. Asıl kafeslenen ve gözü boyanmaya çalışan kişinin ben olduğumu ve bunu farkedemeğim için tam bir ahmak olduğumu düşündükçe kendimi yumruklama isteği ile dolup taşıyordum. Bu yüzden o sinirle sadece camdan dışarıyı izleyip Tekin'i duymamış gibi yapmaya zorladım kendimi. Yan gözle dikizlerken hafif bozulmuş bir şekilde direksiyona geri el attığını gördüm.
Cızırtılı çıkan seçim şarkısı eşliğinde bir daha ikimizin de konuşmayacağı bir rutin dışı okula gidiş yaşanıyordu. Gün benim normalimin dışında başlamıştı ve bundan hiç haz etmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kapı açmayan anahtarlar
De TodoOkulun son gününde Hyunjin dondurmasını aşırıp kaçırmasa, belki de ara sokağın birinde dayak yemiş Seungmin ile o akşam denk gelemezdi Minho. Fakat annesi kitaplarının hamallığını oğluna yaptırdığı için kütüphanede bir yerde illa görürdü yine oğlanı...