Rüyaların eşiğinde benlik tahlili

586 75 99
                                    


Seungmin söylediğim şeyi onayladı başıyla. Titreyen elleriyle iyice yanıma yaklaştı ve yüzünü bana döndü. Ona cesaret vermek amaçlı bir adım atıp neredeyse dudaklarımız değecek kadar yakınına geldim. Tuttuğu nefesiyle dudaklarıma kendi dudaklarını değdirip çekildi sonra bir kere daha yaklaşıp dudaklarımızı birleştirdi, yavaşça baskısını arttırıyordu ve ben sadece birbirine temas eden dudaklarımız ile o kadar iyi hissettim ki ellerimi yanaklarının iki yanına çıkarıp daha çok çektim onu kendime. Kulağıma dalga sesleri vuruyordu onu yavaşça öperken. Şimdiye geri çekilmem gerekiyor muydu, belki. Ama geri çekilmek gibi bir planım yoktu hele titremesine rağmen benden ayrılmayan Seungmin'i hissettikçe daha çok zihnim bulanıyor ve onu bırakmak istemiyordum. Kapalı gözlerim ardında birbirine çarpan renkli hareler sarhoş olmanın onu öpmenin yanında bomboş bir uğraş olduğunu kanıtlamaya çalışırcasına bir uyum aynı zamanda bir kuralsızlıkla yayılıyorlardı. Elimin birini yanağıdan yavaşça ensesine doğru sürtüp kulağının arkasındaki saçlarına parmaklarımı doladım ve hafifçe kafasını yana çevirdim. İşte şimdi gerçekten aklımı kaybediyordum ve bu öpüş için nefeslerim gittikçe yetersizleşiyordu. Dudaklarımız ayrılmasa dahi silik nefesini ve kısık sesini kulaklarımda duyumsadım.

"Minho.."

"Minho..."

"Minho...."

"Minho dedim! beş dakikaya kalkmazsan bir bardak su ile geliyorum."

Aniden kesilen öpüşler, kaybolan Seungmin ve az önce kulağımın dibinde hissettiğim ama birkaç milisaniyede yok olan nefesi...
Yattığım yerden doğrulduğumda incecik bir zarla ayrılmış o hayalden gerçekliğe keskin bir geçiş yapmıştım. Göğsüm muhteşem bir kuvvetle inip kalkıyor nefessiz kalmanın etkisiyle derin derin soluyordum. Vücudumu ter basmıştı, kalbim hala göğüs kafesimden dışarı çıkmaya çalışıyordu ki sertçe yutkundum. O an beynimden rüyanın sahneleri süratle akıp giderken farkındalıkla bir yere yaslanma ihtiyacı hissettim ve kendimi başlığa dayadım.

"Hassiktir." Ağzımdan çıkıp çıkabilecek tek şey buydu, neredeyse fısıldamıştım. Resmen rüyamda kendimi Seungmin'in öptüğü kişi olarak görmüştüm. Kapı sertçe açıldı.

"Şansına küs... Minho?" Annem elinde bir bardak su ile odaya girdiğinde beni görünce şaşkınlık ve telaş arasında yanıma geldi. Onun sorgulayıcı bakışları altında aptal bir yalan uydurabildim sadece.

"Korktum... kabus gördüm de." Kim bilir yüzüm ne haldeydi.

"Kıpkırmızı olmuşsun oğlum, bu ne! vıcık vıcık terlemişsin de." Sonra gülümsedi ama gülüşü hiç hoşuma gitmemişti. Üzerimdeki ince pikeyi çekti hızlıca. Yani tamam benim annem, beni o doğurdu faso fiso ama ya sabah ereksiyonum olsaydı, zaten büyük ihtimalle ondan şüphelendiği için açmıştı örtümü. Keşke bu rüya yerine öyle aptal bir ereksiyon yaşasaydım dedim, iş işten geçtikten sonra keşke şeytan eğlencesi ya.

"Korkunçtu baya o yüzden." Annemin inanmadığını yüzünden bile anlayabiliyordum ama üstelemedi.

"İyi madem kir çamaşırın var mı?" Sağına soluna bakınıp Seungmin'in dün bizde kalan kıyafetlerini aldı eline.

"Bunları da yıkayalım mı?"

"Farketmez." Omuzlarımı silktim.

"Niye geceliklerle çıktı bu çocuk yahu?" Anneler gerçekten bir sorun oldu mu kokusunu alıyorlardı resmen şuan annemin ağzımı aradağını adım gibi biliyordum o yüzden.

"Acelesi vardı dedim ya." Hızla yatağımdan kalkıp elindeki kıyafetleri aldım.

"Ben veririm bunları bir ara." O tamam deyip odadan çıkarken dünkü çarşafın ve yastık kılıfının yanına koydum kıyafetleri. Elim istemsizce Seungmin'in dün gece kullandığı kılıfa gitti ve alıp havaya kaldırdım. Sarıydı. Öyle garip, ne yapacağımı bilemez bir haldeydim ki burnuma götürüp o bildiğim kokuyu alır almaz kılıfı buruşturup kocaman bir top yaptım ve odamın en uzak köşesine sinirle fırlattım. Boğazımdan yukarı bir şeyler yükseliyordu, ayağımın dibinde ne bulduysam tekmeyi bastım öfkeyle. Neyin hıncı olduğunu bile bilmediğim bu şey, sonunda yorganla yastıkla boğuşmaktan beni takatsiz bırakmıştı. Öylece göt üstü zemine attım kendimi. Yeri yumruklarken gözlerimden birer damla düştü. Öfkeli olduğum için mi hayır, üzgün olduğum için mi alakası bile yok. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilemez ve hissettiğim şeye anlam veremez halde olduğum için akıyorlardı. Olmaması gereken bütün her şey yaşanmıştı. Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı akıyordum, önümde ne bir kaya vardı ne bir bariyer. Boş boş dağınıklığı izlerken ayağımın dibindeki bilgisayarım titredi, gözüm görmemiş onu bile savurmuştum. Hyunjin'in mesajını gördüm, hiç tadım tuzum olmadığı için geçecektim ama yazdığı şeye gözüm takıldı.

kapı açmayan anahtarlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin