Eylül'ün güncesinden...
Karşımda duran adamı görünce, son günlerde başımızdan geçen her şey zihnimde bir film şeridi gibi akıp geçti.
Basit dünyamızda doğaüstü varlıklar bulunuyordu ve biz birkaç tanesini tanıyorduk.
Taraflar, birer kurtadamdı.
Onlarla hiçbir zaman, her şeyimizi anlatabilecek kadar yakın olmamıştık ama en azından bunu bilmemiz gerektiğini düşünüyordum.
Aramızda yalan olmaması gerektiğini bize onlar söylemişti ama günün sonunda en büyük yalanı söyleyen, Taraflar olmuştu.
Bunu nasıl atlatacağız bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa, o da Murat'ın bize söylediği yalanın ve sakladığı sırların sonuçsuz kalmayacağıdır. Özellikle de, öz babamız olmasının.
Murat, küçüklüğümüzden beri bizim yanımızda oldu. Öz babamız olduğunu bilmediğimiz zamanlar bile hepimiz onu ailemizmiş gibi gördük. Ona sığındık, değer verdik, sevdik ve kan bağı olmaksızın onu ailemiz kabul ettik.
Murat bize, bu yaşımıza kadar çok şey öğretti. Öğrettiklerinin en önemlisi de, yalan söylememek.
Yalanın kötü bir şey olmasını, yalan söylemememiz için binlerce kez bizimle konuşmasını ve bizi tembih etmesini asla unutmayız.
Murat sayesinde, yalan bizim hayatımızın tam ortasında yer alıyor. İnsanlar bize her şeyi yapabilirler ama yalan söyledikleri an bizim için her şey biter.
Murat sayesinde yalan söylememek, önem gösterdiğimiz ilk şey oldu fakat bunca şeye rağmen onun bize yalan söylemesi, üstüne üstlük bizden sadece bir tane değil, birden fazla sır saklaması, tepkisiz kalmayacak olmamıza yol açtı.
Murat'ın öz babamız olması, apayrı bir konu. Bunun sonucunda ne olacağını ben bile bilmiyorum.
Annemizin bir cadı olması, Murat ve hatta Araf'la birlik olup bizden gerçekleri saklaması, diğer her şey gibi bizi kıran ve kafamızda soru işareti bırakan konular oldu.
Araf'ı yıllarca babamız sanmamız, en büyük düşmanımızın yüzünü her gün görmemiz, evine kadar girdiğimiz ve aradığımız adamın aslında çok yakınımızda olması baba rolüne girmesi bizi çok farklı duygular işine yerleştirmişti.
Ve tabiki de Lina'yla beni en çok etkileyen şey, dünya üzerindeki ilk ve tek melezler olmamızdı.
Düşüncelerimden sıyrılıp karşımda duran kişilere tek tek baktım ve Araf'ın sorusunu anlamlandırmaya çalıştım fakat pek uzun sürmedi.
Araf'ın yüzüne baktığımda içimde oluşan hissi anlatamazdım. Öfke, sinir, korku, merak, endişe... Ama tam olarak ne hissettiğimi anlayamıyordum. Hissettiğim tek şey boşluktu.
Oluşan sessizlikten sonra Araf, cevapsız kalan sorusunu devam ettirdi. "Yoksa beğenmediniz mi? Tüh... O kadar uğraşmıştım bir de." derken dalga geçer gibi kıkırdıyordu.
Annem, "Araf, git buradan." dedi.
"Ohoo... Daha yeni başlıyoruz." dedi, Araf.
"Bu kadar yeter. Bırak artık şov yapmayı." dedi, annem.
Araf bakışlarını annemin üzerinden çekti ve bize yönlendirdi. "Öğrenmeniz gerekenler bu kadar mı sanıyorsunuz?" diye sorduğunda, bilmediğimiz bazı şeyler daha olduğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY ve GECE
FantasíaAy ve Gece... Çoğu insan, geceyi gündüzden daha çok sever, gece onu dinlediği için. Aslında gece onu dinlemez, sadece susar, onu düşünceleriyle yalnız bırakır. Biz de sanarız ki, gece bize umut verir. Aslında bize umut veren gece değil, Ay'dır. Çünk...