Bölüm 55

27 7 9
                                    

Ada'dan

Cem ile birbirimize bakıp yutkunduk. Bu karanlıkta yüzünü pek göremesem de anlamıştım yüzündeki şaşkınlığı.

Kadın sesi tekrar geldi:

— Yardım edin! Lütfen!

Sesi bağırmakla fısıldamak arasında sıkışıp kalmıştı. Sesini herkes duysun istiyor, ama sanki bir sebep onu engelliyor da sesi çıkmıyor gibiydi.

Birbirimize hiçbir şey dememize gerek kalmadan ikimiz de uyumlu bir şekilde oraya koştuk. Aynı anda baş çevirip adım atmaya başlamalar falan...

Sese ulaştığımızda sokakta durduk. Hangi evden geliyordu ki ses? Nefes alıp dinlenmek için eğilip dizlerime ellerimi koyduğumda solumda bir şeyler dikkatimi çekmişti.

Oraya döndüğümde kapının önüne yığılmış bir kadın gördüm. Ayağa kalkarken Cem'in kolunu dürttüm. Anında kadının yanına gittik.

— İyi misiniz, diyerek kadının yanına çöktüm.

Hamileydi ve neredeyse doğurmak üzere görünüyordu -ki muhtemelen şu anda da o ana tanıklık ediyorduk. Nefes nefese kalmış kadın başını sağa sola salladığında fısıltı şeklindeki sesini duyduğumda kulağımı ona yaklaştırmaya karar verdim.

— Beni.., dedikten sonra yutkundu. Beni hastaneye götürün. Doğuruyorum, diyebildi.

Büyümüş gözlerle ona ve karnına baktıktan sonra orada dikilmiş ne yapacağını bilemez ifadeyle bizi izleyen Cem'e döndüm.

— Cem koş, taksi bul! Koş!

Elimle ona hadi anlamında işaret yapmamla kendine geldi ve başını sallayarak geri geri koşup gitti.

Ne yapmam gerek bilmiyordum. Neyse, deneyelim bakalım. Neyi deneyeceğiz, diye geçirdim içimden kendime kızarak. Oyun muydu bu?

— Hanımefendi, eviniz... Açık mı kalsın, derken ne kadar saçma bir konuya takıldığıma sinir olsam da evin açık kalma düşüncesi hoşuma gitmemişti.

Başını hayır anlamında salladı.

— İçeride telefonum ve kapının yanında bebek çantası var. Onları getirip kapıyı kapatır mısın, diye yüzüme baktığında -yorgunluktan ötürü bakamadığında- hemen tamam anlamında başımı sallayarak ayağa kalktım.

Aceleyle ayakkabımı çıkarıp eve daldım. Etrafa çok bakmamaya özen gösteriyordum. Ne de olsa başkasının evi; yani özeli vardır, dağınıktır... Hoş olmaz diye odaklanmam gereken şeyleri aradım sadece. Açık ışıkları kapattıktan sonra mutfaktan gelen ocak sesine koştum. Çay vardı, bu saatte! Olabilir, diye geçirdim içimden. Sorgulamayacaktım. Hemen ocağın altını kapattım. Sonra koşarak kapıya geldim elimde telefonla. Kapının yanındaki ayakkabılığın üzerinde duran anahtarı ve hemen yanında duran bebek çantasını alıp dışarı çıktım. Kapıyı kapatabilmek için öncelikle kadını taksiye bindirmemiz gerekiyordu. Çünkü tam eşikte yığılmıştı.

Sormamam gerektiğini düşünsem de henüz bilinci yerindeyken sormaya karar verip aklımdakini sordum.

— Hanımefendi, eşiniz... Ya da haber vermemiz gereken birileri var mı?

O anda kadın tam bir şey diyecekken bayıldı. Öylece kalakaldım. Ne yapmam gerek, en ufak bir fikrim yoktu.

Korkuyla kadına bakarken Cem bir taksiyle gelmişti kapının önüne. Başımı çevirip ona baktığımda taksi şoförü ile birlikte inip kadını taşıdılar arabaya. Ben de kapıyı kapatıp kilitledim o esnada. Yani ne kadar acil bir durumun içinde bulunsak da sonuçta kadının evi bir nevi bana emanet sayılırdı şu anda ve ben emanetler konusunda çok hassasımdır. Hızlıca arabaya bindikten sonra en yakın hastaneye sürdü taksi şoförü.

Keskin BıçakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin