9

42 7 4
                                    

Luke, karşımda çatık kaşlarıyla bana bakarken ne diyeceğimi düşünmek çok zordu.

"Neler olduğunu sormama gerek yok sanırım. Anlatmanı bekliyorum." dedi duvara yaslanarak. Bir elini cebine koydu ve bana baktı.

Yutkunarak dudaklarımı araladım. "Ashton ve her zamanki halleri işte. Zaten biliyorsun."

"Bunun nasıl gerçekleştiğini bilmek istiyorum." dediğinde kaçamayacağımı anlamıştım.

"Tamam, anlatıyorum." Derin nefes aldım ve başladım. "Ashton birini yakalarından tutmuş sürükleyerek dolaplara itti. O sırada bana çarptı. Herkes öylece bakarken çocuğa yardım etmek istedim. Onları ayırmaya çalıştım. Ama Ashton çok güçlüydü. Bağırdım ve ayrılmalarını söyledim. Ashton beni duyduğunda geri çekildi ve bana doğru yürüdü. Birlikte dövelim mi diye sordu. İnanabiliyor musun?"

Luke kafasını salladı. "İnanabiliyorum."

Tehlikeli suya adım attım. Birazdan söyleyeceklerimin sonuçlarının ağır olacağının bilincindeydim. "Kendimi tutamayıp ona kötü şeyler söyledim."

Kaşlarını kaldırdı. "Ne gibi şeyler? Sırrımızı söylediğini düşünmüyorum."

Yere baktım. "Tam olarak onu yaptım."

Luke bir süre sessizce bana baktı. Yüzümü inceledi ve şaka yapıp yapmadığımı anlamaya çalıştı.

Üzgünüm, şaka yapmıyorum.

"Şaka yaptığını her an söyleyebilirsin. Kızmayacağım." dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Üzgünüm, şaka değildi. Kendimi tutamadım. O benimle-"

Cümlemi tamamlayamadan Luke bağırarak konuşmaya başladı. "Sana benim söyleyeceğimi söyledim. İkiniz tek başınıza olmalısınız bile demişken bunu nasıl ağzından kaçırırsın? Bu maç bizim için çok önemliydi. Ashton'ın morali bozulmamalıydı. Sinirlerini kontrol edemiyor. Ya şimdi maçta olmazsa?"

"Sanırım olmayacak. Eli sargıda." dedim birden. Her şeyi mahvettiğimi biliyordum. Luke'u kendimden uzaklaştırdığımı da. Ama hep böyle olmamış mıydı? İyi giden şeyler sonsuza dek sürmez.

Luke hayal kırıklığıyla bana baktı. "Maçı kazanırsak üniversite için büyük bir şansımız olacak. Ashton'ın dersleri hiç iyi değil. Bu onun için büyük bir şans. Ama elinin sargıda olduğunu söylüyorsun. İki gün sonra maç var, Roxanne! Şimdi ne olacak?"

"Biliyorum. Her şeyi mahvettim. Ama Ashton için bir şeyler yapabilirim. Bayan Shallow bana yardım eder."

Luke beni dinlemiyordu. Yüzüme baktı. "Çarpıştığımız lanet gün sana karşı neler hissettiysem aynılarını şimdi de hissediyorum. Yüzünü bir daha görmek istemiyorum."

Omzuma çarparak yanımdan geçip gittiğinde arkamı dönüp ona baktım. "Luke!" diye bağırdım ama dönüp bakmadı bile.

Kalp kırıcı iş başında.

Beynimin bana ettiği hakaretler durmuyordu. Haklıydı da. Her şeyi mahvetmiştim. Eğer tüm bunlar olmasaydı basketbol maçını kazanabilirlerdi. Çünkü çok iyi oynuyorlardı. Bu sayede takımdaki öğrenciler için burs verilecekti. Ashton oynayamayacağına göre onun için burs da olmayacaktı.

Aferin, Roxanne. Her şeyi batırdın. Kendinle gurur duy. Kimse bu kadar aptal olamazdı.

Ellerimi yumruk yapıp koşarak tuvalete gittim. Boş kabine girip klozetin üzerine oturdum ve sessizce ağladım. Avuç içlerime tırnaklarım batmıştı. Kanıyordu. Daha çok ağladım. Bunu yaşamaktan bıkmıştım. İnsanları hayal kırıklığına uğratmaktan, iyi bir arkadaş edindiğimi sanırken onunla kavga etmekten, en kötü olmaktan bıkmıştım. Her şey üzerime geliyordu. Buna katlanmak benim için en büyük acıydı.

Hey, Black Heart!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin