Salonda gördüğüm manzaranın gerçekliğini sorgularken aynı zamanda algılarımın yerinde olup olmadığını düşündüm. Katherine salonun ortasında elinde bir pastayla gülümseyerek bana bakıyordu. Pastanın üzerinde sekiz tane mum vardı. Yarın on sekiz yaşıma basacaktım.
"İyi ki doğdun, Roxanne!"
Tüm kelimeler beynimde yankılanırken yavaşça elimdeki çanta parkeye düştü. Birkaç adım attım ona doğru. Birkaç adımda tüm bedenim acıyla inledi. Son doğum günümde olanlar aklımda canlandığında yutkunmak istemedim. O an içimde olan her şeyi haykırmaya karar verdim. Çünkü daha fazla dayanamıyordum. Küllüğün çöpe atılma zamanı gelmişti.
Tam orada hıçkırarak ağlamaya başladım. Annemin elindeki pasta yere düşerken annem hızlıca bana doğru koştu ve ben kendimi ona doğru bıraktım. Beni yakalayıp sıkıca sarıldığında daha fazla ağlamaya başladım. Tek koluna sarılıp göz yaşlarımı akıttım. Gözlerim avuçlarıma düşecek kadar çok ağladığımda annem sırtımı sıvazladı. "Lütfen, Roxanne. Sakinleş bebeğim."
Bu tüm acılarımı bir anlığına durdurdu.
Odamda otururken birden ışıklar kesildi. Çok korktum. Abim Jack'e seslenmeye başladım. Çünkü her korktuğumda ona koşardım. O beni her zaman korurdu.
"Abi? Neredesin?"
Uzunca bir süre ışıklar gelmeyince yatağa yatmak için yorganın üzerinden kalktım. Bu sırada kapım aniden açıldı ve içeri elinde pastayla annem girdi. Peşinden de babam ve abim Jack girdi. Bana doğum günü şarkısı söylemeye başladılar.
"İyi ki doğdun Roxanne!" diye bağırdıklarında çığlık atarak onlara doğru koştum. Önce abime sarıldım. O da bana kollarını sıkıca sardığında çok mutlu oldum. Doğum günümü seviyordum ve bana gelen hediyeleri açmak en sevdiğim kısımdı.
Sonra annem ve babama sarıldım.
"Sizi çok seviyorum." dediğimde abim bana gülümsedi.
"Bu sevgi pıtırcığı hallerin sana aldığım hediyeyi gördükten sonra da devam edecek mi?"
"Bu ne demek?" diye sorduğumda bana bir paket uzattı. Paketi açtığımda kocaman bir örümcek vardı. Çığlık atıp kaçtığımda Jack arkamdan kahkahalar atıyordu.
"Sen çok kötü birisin!" diye bağırarak salona indim. Annem peşimden gelerek konuştu. "Lütfen, Roxanne. Sakinleş bebeğim."
Babamın Jack'e bağırdığını duyabiliyordum. Onlar da yanıma indiklerinde annem pastayı kesip bana getirdi.
"Jack lütfen böyle şakalar yapma. Kız kardeşinin doğum günü bugün." dedi annem.
Jack gözlerini devirdi ve başka bir paketle geldi. "Söz veriyorum bu sefer şaka değil."
Babam cevap verdi. "Aklından bile geçirme, Jack."
Babama baktıktan sonra paketi alıp açtım. Beyaz kalp ucu olan bir kolyeydi. Harika görünüyordu. Abime baktım ve boynuna atladım. "Bu çok güzel."
Ondan ayrılıp kolyeyi boynuma takması için uzattım. Sonra annem ve babam gösterdim. "Çok güzel değil mi?"
Kafalarını salladıklarında Jack bana baktı. "Melek gibi biri olduğun için sana böyle bir kolye almak istedim. İyi ki doğdun kardeşim."
Son doğum günümdü. Ondan sonrakiler benim için bir anlam ifade etmiyordu. Kalbinin yarısı ölmüş biri nasıl doğum günü kutlardı ki?
Katherine sırtımı sıvazlamaya devam ederken fısıldamaya başladım. "Sen de hatırlıyor musun?" dedim.