Odamın aynasında sırıtarak dudaklarımı izlerken çok mutluydum. Her şey bir rüya kadar güzeldi. Nasıl gerçekleşmişti her şey bir anda? Böylesine güzeldi?
Yatağa uzandım ve olanları baştan düşündüm. Luke önce bana sihirli sözlerini söylemişti.
Sen siyah kalbine rağmen beyaz duyguları olan birisin...
Bunlar gerçek olamayacak kadar bana yabancı duygulardı. Ben böyle şeyleri hiç tatmamış, hissetmemiştim. Şu an iliklerime kadar sevildiğimi, önemsendiğimi hissediyorum. Tarifi olmayan bir histi.
Heyecanla sağ tarafıma döndüm. Hala mutluydum. Hala öptüğü yer sıcacıktı. Soluma döndüm. Yanaklarım alev gibiydi. İçim içime sığmıyordu.
En sonunda uyumaya karar verdim. Gözlerimi kapattım ve Luke'un düşünmemeye çalışarak kendimi uykuya teslim ettim.
&
Okul için hazırlanırken odamın kapısı ilk kez çaldı. Ses çıkarmadan sadece kapıya baktığımda onun sesini duydum.
"Girebilir miyim?"
Şaşkınlıkla bakmaya devam ederken kafamı salladım. Ardından bunu görmeyeceğini fark edince cevap verdim. "Evet."
"Günaydın, Roxanne. Hazırlandıktan sonra aşağı gelir misin? Seninle bir şey konuşmak istiyorum."
Tekrar kafamı salladığımda bana gülümseyerek odadan çıktı. Nefes vererek yatağıma oturdum ve onunla aramızda olanları düşünmeye başladım. Bana bir dal uzatmıştı. Ama bu dal kırdığı ağacın bir dalıydı. Onu tekrar yerine koymamı istiyordu. Bu çok zordu. Ağacın kırılan dalı yapışmazdı ki.
Şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Yeni iyileşmeye başlamış kalbimi iyileştirmesi için ona bir şans vermeli miydim? Bu kalbin hala anne sevgisine ihtiyacı vardı. Ben çok küçüktüm bazı şeyler beni bırakıp gittiğinde, hala öyleydim. Hala bazı şeyler yarımdı.
Ama bir yerden sonra artık bunların değişmesi gerektiğini öğrenmiştim. Hayata yeniden başlamak, adım atmayı öğrenmek gerekiyordu.
Bir şeyler için sonsuza dek kırgın kalmak beni yormaya başlamıştı. Bu hep böyle devam edemezdi. Kalbimi ağrıtıyordu. Kalbimdeki acıları serbest bırakmam gerekiyordu. Göğüs kafesime sıkışıp kalmış kalbimin rahatlamaya ihtiyacı vardı. Yeniden nefes almaya, hayatı yaşamaya ihtiyacım vardı.
Kararımı verdikten sonra ayağa kalkıp çantamı aldım ve odamdan çıktım. Aşağı kata indiğimde annem salondaki siyah koltukta oturuyordu. Kafasını yere eğmiş ayaklarına bakıyordu. O an aklından neler geçtiğini öğrenmeyi isterdim. Tek başınayken kafasının içinde neler düşlediğini merak ediyordum.
Karşısına oturup ne söyleyeceğini bekledim. Önce ağır hareketlerle başını yerden kaldırdı. Sonra bana bakacak gücü bulmuş gibi gözlerini gözlerime dikti. Bir süre öylece bakakaldı. En sonunda nefes alıp konuşmaya başladı.
"Ne kadar güzelleşmişsin."
Gözlerini gözlerimden ayırmadan söyledi bunları. Öylece süzdü beni, gözlerindeki masum bakışlarla. Ne diyeceğimi bilemeden sadece oturdum ve onu dinlemeye karar verdim.
"İnanması zor. Ama sen aslında çok güzelsin. Yıllardır gözümün önünde eriyip gidişine dur diyemedim. Hayatını kendi ellerimle mahvedişime dur diyemedim."
Neden şu an bunları konuşuyorduk hiçbir fikrim yoktu. Dinlemeye devam ettim.
"Ben sadece seni istiyorum. Seni hayatımda istiyorum. Normal bir anne-kız ilişkimiz olsun istiyorum. Birlikte alışverişe gidelim, gülelim, yemek yapalım. Ben seninle birçok şey yapmayı istiyorum, Roxanne."