6-BÖLÜM/ ✦İSKAMBİL KARTLARININ SIRRI✦

183 90 11
                                    

Yine tüm gözler bana dönmüştü. Ayağa kalkıp kapının girişindeki askılığa gittim. Eve girerken astığım çantamı elime alıp yeniden koltuktaki yerime oturdum. İçini açıp o gün ölen çocuğun cebinden aldığım iskambil kartını aldım elime. "Bu kartı o gün, o ölen çocuğun cebinde gördüm. Yarısı dışarıda olacak şekilde kotunun ön cebinde duruyordu. Gözüme çarpmıştı. Ben de aldım."
Kısa bir kahkaha savurdu Rüzgar. "Çünkü öyle planlamışlardı. Kartın senin eline geçmesini istiyorlardı."
"Kim planlamıştı?" Diye sordum panikle.
"Henüz orasını ben de bilmiyorum." Diye yanıtladı.
Hızla ortaya atladı Alisya. "Bir dakika, bir dakika! Ben anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamadım. Daha düzgün anlatabilir misiniz? Bu kartlar ne? Neyin içindeyiz? Her şeyi en başından anlat, Rüzgar."
Rüzgar, başını salladı. "Bir gurup maskeli adam neden olduğunu bilmediğim şekilde bu kartların eline geçtiği kişileri öldürüyorlar. Hani o gün tavanda intihar süsü verilmiş çocuk... O da Melina'nın elindeki bu karta sahipti."
"Nereden tanıyordun?" Diye sordu Ege.
"Bir tanışıklığım yoktu aslında. Hatta adını bile bilmiyordum. Okul başlamadan bir hafta öncesinde bu maskeli adamlar tarafından kaçırıldım..."
Yine lafını böldü, Alisya. "Nasıl ellerinden kaçmayı başardın?"
"Benim gibi iki çocuk daha vardı. Birbirimize yardım ettik daha sonrasında da kapının önündeki bekçileri haşat edip kaçtık... İşte, bu çocuk da o gün benimle beraber olan iki çocuktan biriydi. Adının geçen gün okulda soruşturunca öğrendim. Mert'miş. Mert Guru."
"Peki, bu kartların eline geçtiği insanlar... Ortak özelliklerimiz ne? Neden bizi seçiyorlar?"
Omuz silkip sorumu cevapladı. "Aslında neden bizleri seçtikleri hakkında bir fikrim yok fakat... Seçtikleri her kişi bir insanın ölümüne tanık olan ya da ölenleri ilk gören kişiler oluyorlar."
"Mesela?" Diye sordu Alisya. Bu sırada Nazrin'de koltuktan kalkıp odasına geçmişti.
Elini arka cebine atıp bir kart çıkardı Rüzgar. Kartı görebileceğimiz şekilde havaya kaldırdı. "Sinek 5. Anlamı da, yeni düşmanlıklar edineceksin demek. Geçen yıl trafik kazasında... Pardon kasıtlı olarak bir tırın abimin arabasını ezmesiyle ölen abimden kalan bir parça. Onun cebinden çıkmıştı."
Dolan gözlerim ve titreyen sesimle konuştum. "Başın sağ olsun."
Tebessüm etti. "Bu saatten sonra hepimiz sağ olalım yeter."
Nazrin, elinde bir şeyle gelip yeniden koltuğa oturdu. Elindeki şeyi havaya kaldırdı. Elindeki bir karttı! İskambil destesinden bir kart! Ben bu işe bir şekilde karışmıştım fakat o... Bu kartın onda ne işi vardı?
Gözlerinden art arda süzülen yaşlarla ve kısılan sesiyle konuştu. "Maça 4. Ölümü ve kederi temsil eder. Bundan altı yıl önce babamdan bana kaldı... Aslında kalmadı, ben ne olduğunu, anlamını bilmeden aldım. O her zaman yanında taşırdı..."
"Çünkü kart her kime geçtiyse artık onun koruması altındadır. Bunlar her neyin parçası bilmiyorum ama değerli oldukları kesin. Bu nedenle de yanımızdan ayırmamamız gerekiyor."
Nazrin'e, "Evet, devam et." Dedi Taylan.
Boğazını temizleyip iyice kısılan sesini biraz daha olsun duyulabilir bir hale getirdi Nazrin ve devam etti. "Ne zaman sorsam da, bu kartın ona şans getirdiğine inandığını söylerdi. Sonra o gün..." Ağlaması iyice şiddetlenmişti hıçkıra hıçkıra gözlerinden yaşlar akıyordu. Ne olduğunu sadece ben ve Alisya bildiğimizden yanına gidip destek çıktık. Birkaç dakika destek olduktan sonra biraz da olsun sakinleşmişti. Hala ağlıyordu ama en azından az önce kadar şiddetli değildi. Devam etmeye çalıştı.
Yanına oturmuş bir yandan sırtını sıvazlarken, "Zorun değilsin. Anlatmana gerek yok." Dedi Ege.
Başını iki yana salladı Nazrin. İç çekip konuştu. "Hayır, zorundayım. Yıllardır içimde yaşıyorum, kimseye anlatmaya cesaret bile edemiyorum ama artık anlatmalıyım. Hem belki de, Alisya ve Melina'dan başka da bana inanan birileri olabilir..." Kendi kendine sırıttı. "Hoş annem bile bana inanmayıp o, Anıl salağına inanıyor ya... Bundan altı yıl önce. O zamanlar on dört yaşındaydım. Her zamanki gibi normal geçen bir günün ardından okuldan eve dönmüştüm. O yıl da işler iyi gitmiyor, maaş yetiştiremiyorlar diye babamı işten kovmuşlardı. Annem, rutin olarak müdürü olduğu fabrikaya gidip geliyordu. Bir süreliğine de babam evi çekip çevirme işini üstlenmişti... Her neyse, okuldan eve döndüm fakat bir sorun vardı. Evin kapısı açıktı. Sessizce eve girdim..." Titremeye başlamıştı, Nazrin. Yıllar önce bize anlattığında da aynı böyle olmuştu. Hiçbir zaman kabullenememişti bu olayı. Ağır gelmişti, o küçücük yüreğine. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Birkaç saniye bekledi ve devam etti. "Koridordan ilerledim. Banyonun kapısını kilitliydi. İçeriden de tanımadığım birkaç adamın sesi geliyordu. Normalde pısırığın teki olmama rağmen nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle ilerledim. Eğilip kilide gözümü dayadım. Babamı ufak, banyo taburesine oturtmuşlardı. Yine yüzü siyah, kar maskeli iki adam da önündeydi. İkisinin de elinde tabanca vardı. Babama doğrultmuşlardı. Ben o sırada korkudan buz kesilmişken babamın namlunun ucunda olmasına rağmen yüzünde korkudan en ufak bir iz bile yoktu. İçerideki adamlardan birinin kahkahasını işittim. 'Yazıl olacak. Karını ve çocuğunu böyle dımdızlak ortada bırakacaksın.' diyordu. Babam gülümsedi. 'Varsın, kalsınlar ortada. Karım güçlüdür, kızımı korur, kollar. Kol, kanat gerer. Başını yere eğdirmez kızımın. Kızım da biliyor ya, ne zaman özlerse beni ben ona, bir nefes kadar yakın, bir gökyüzü kadar uzağım' dedi..." Avucumuzdaki ellerini çekip hızla oturduğu yerden kalktı, Nazrin. Arka bahçemize bakan pencerenin yanına gidip perdeleri çekip pencereyi açtı. Başını dışarıya uzatıp gökyüzüne kaldırdı. Derin bir nefes çekti içine. Herkes anlattıklarından sonra neden bunu yaptığını anlamıştı. Bir göz yaşı düştü o an gözümden. Dudaklarım titredi. Kalbim sızladı. O an beynimin bir kenarına not ettim. Bu beladan kurtulduğum ilk anda, geç olmadan babama gidip sarılacaktım. Çok geçmeden yanımıza dönüp kalktığı yere oturdu. "Sonra da maskeli adamlardan biri babamın kafasını su dolu küvete batırdı. Ben de onu görmemle koşarak uzaklaştım evden. Komşulara haber verdim. Polisi aradım ama... Artık her şey için çok geçti. Olan olmuş, ölen ölmüştü ve olan bir cinayet ölen ise, benim babamdı. Sonra karakola götürdüler beni. O gün tanıştım kahrolasıca Anıl Komiser ile. Baştan sona anlattım bütün gördüklerimi..."
Rüzgar, yine lafını böldü. "Ama sana inanmadılar, değil mi?"
Başıyla dediklerini onayladı, Nazrin.
"Demek o gün karakoldayken de o yüzden bu kadar kötü olmuştun." Dedi Ege.
"Anıl Komiser, o gün de ölen çocuktan çok babam konusunda sıkıştırmıştı beni. Hep yalan söylediğimi söyledi bana. Hatta zamanında psikolojisini bağlı akıl hastası diye rapor vermiş kuruma. Alıp götürdüler beni. Bazı psikolojik testler yaptılar ama sonda hasta olmadığım anlaşılınca bir şey yapamadılar tabii."
"E peki cinayet olduğu kanıtlanmadı mı böylece? Sonuçta akıl hastası olmadığın kesinleşmiş. O zaman gördüklerin de gerçeklerdi?" Diye sordu Taylan.
"Evet, öyle ama söylediklerine göre cinayet olduğuna dair ortada bir kanıt ya da iz yokmuş." Bu sefer soruyu cevaplayan bendim. Nazrin'in artık cevap vermeye mecali kalmayınca duruma ben el koymuştum.
"Demek ki bunların tarzı da cinayet işleyip intihar süsü vermek." Dedi Rüzgar. Sesli düşünüyordu sanırım.
Ben de destek çıktık ona. "Evet, öyle görünüyor."
Uzun zamandır sesini çıkarmadan oturan Yalın, birkaç kere huzursuzca yerinde kıpırdandı. Gözleri donuk ve hissiz bakıyordu. Derin bir nefes alıp konuştu. "Arkadaşlar, size çok önemli bir şey söylemem gerek."

Beni Instagram'dan da takip edin!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Beni Instagram'dan da takip edin!

Kişisel Instagram hesabım: zeyneepballi

Bookstagram: herkitapbirpencere

KADER KARTLARI : FLUSH ROYAL [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin