Uyandığımda henüz sabahın erken saatleriydi. Nedenini bilmediğim bir şekilde uyanmıştım. Gözlerimi yumup yeniden uyumayı denedim ama olmuyordu. Başımı çevirip kızlara baktım. Uyuyorlardı. Yattığım yerden sessizce kalktım. Yine sessiz olmaya dikkat ederek arka bahçeye çıktım. Sandalyelerden birine oturdum. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Şehir sessizdi. Belki de günün en sevdiğim saatleriydi bu saatler. Derin nefesler çektim ciğerlerime. Soğuk hava ciğerlerime doğru çıktığı yolda geçtiği yeri yakarken bir yandan da iyi hissettiriyordu. Titredim. Ellerimi kollarıma sarıp ısınmaya çalıştım. İçeri girmek istemiyordum. Omuzlarıma bırakılan battaniye ile ürktüm. Başımı çevirip gelene baktım.
Yanımdaki sandalyeye otururken, "Üşüteceksin." Dedi Yalın.
"Bir şey olmaz."
Oturduğu sandalyeyi daha çok yaklaştırdı. Kolunu belime attı ve kendine çekti. Başım omuzuna yerleşirken konuştu.
"Neden kalktın?"
Omuz silktim. "Bilmiyorum. Uyandım, sonra da uyuyamadım... Sen neden kalktın?"
"Ben daha hiç uyumadım."
Başımı kaldırıp şaşkınlıkla gözlerine baktım. Gözleri kızarmıştı. Yorgun görünüyordu. "Neden uyumadın?" Diye sordum endişeyle.
Burukça gülümsedi. "Düşünmekten uyumaya vakit bulamadım."
Çektiğim havayı yavaşça dışarıya bıraktım. Başımı yeniden omuzuna koyarken konuştum. "Haklısın. Bir gün içinde ufacık bir kart parçası yüzünden hayatımız alt üst oldu!"
Çenemin ucundan usulca tutup yüzümü yüzüne çevirdi. Tebessüm etti ve fısıldadı. "Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını? Demiş Şems-i Tebrizi..." Gözlerini gözlerimden çekip uzaklara bakındı. İç çekti ve gözleri hala uzaklardayken devam etti. "Belki de bu kartlar bizim başımıza konan bir bela değil de, bizi, hepimizi birbirimize bağlayacak bir oyundur sadece..." Gözlerini yeniden gözlerime çevirdi. "Ne dersin balım?"
Dudaklarımın kenarları kendiliğinden yukarı kıvrıldı. "Doğru... Belki de öyledir."
Çenemdeki elini saçlarıma götürdü. Yüzüme düşen saç tutamımı yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırdı. Biz karşılıklı gülümseyerek gözlerimizin içine bakarken yavaş yavaş yüzündeki gülümsemesi söndü Yalın'ın. Kaşları çatıldı. Daha biraz önce parıl parıl parlayan gözleri şimdi, feri sönmüş gibiydi. Başını eğdi. Derin bir nefes alıp yeniden kaldırdı başını. Elini yanağıma koydu ve sakinleştirici bir tonda konuştu. "Sana bir şey söylemeliyim."
Başımla onayladım. Tavırları hiç normal değildi. Endişelenmiş ve ne olduğunu anlamamıştım. "Söyle, Yalın. Ne oldu?"
"Endişelenme... Korkma."
Başı geriye düştüğünde karnında duran parmaklarına kaydı gözüm. Parmaklarının arasından yavaşça sızan kırmızı sıvıyı gördüğümde ise paniklemiştim. Vurulmuştu! Ama nasıl? Hangi ara?
Elimi ceplerime attım. Kahretsin! Telefonum Yalın'ın kaldığı odadaki prize takılıydı. Hızla ayağa kalktım. Yalın'ın yüzünü avuçlarım içine alırken bir yandan da yanaklarına yavaş tokatlar atıyordum. "Gözlerini sakın kapatma, Yalın! Ben bir koşu telefonumu alıp geleceğim!"
Tam yanından uzaklaşacağım sırada beni kolumdan tutup durdurdu. "Sen, benim için çok değerlisin balım... Bunu sakın unutma."
Başımı iki yana salladım. "Hayır! Hayır, Yalın! Gözlerini kapatma! Böyle şeyler de söyleme bir daha. Ben hemen geleceğim."
Kolumu çekip eve girdim. Koşar adım yukarı kata çıkıp odamdaki prizden telefonumu aldım. Aşağıya inmeden önce Ege'nin kaldığı odaya girdim. Uyuyordu. Yanına gidip hızla sarstım.
Şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Ne oluyor, Melina? Ne diye sabahın köründe kaldırdın?"
"Yalın!"
"Ne oldu, Yalın'a?" Yattığı yerden doğruldu. Sanki her şeyin farkına şu an varmışım gibi gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Dilim tutulmuştu. Aklıma o günkü ölen çocuk geldi. Yalın'da onun gibi ölür müydü? Bırakıp gider miydi bizi?
Tıpkı benim onu sarstığım gibi Ege'de beni omuzlarımdan tutup sarstı. "Cevap ver, Melina! Ne oluyor?"
Kekeledim. "Ya... Yalın. Yalın, vuruldu!"
Yataktan fırlayıp elimi ellerine kenetledi ve birlikte aşağı koşmaya başladık. Merdivenlerden peşi sıra inerken konuştum. "Arka bahçede."
Alt kata indiğimizde yönümüzü arka bahçeye çevirdik. Vardığımızda başı geriye düşmüş vaziyette sandalyede oturan Yalın'ı görmesiyle elimi bırakıp koşarak yanına gitti, Ege.
Benim gibi o da telaşlanmış ve paniklemişti. "Yalın, kardeşim! İyi misin?!"
Yalın, sadece başını sallayabildi. Bu sırada ben de telefonumu çıkarmış ambulans numarasını tuşlamıştım. Birkaç çalıştan sonra açıldı.
"Alo?" Dedi bir kadın sesi.
"Yardım edin!.. Benim arkadaşım... Arkadaşım vuruldu!"
Benim aksime telefonun bir diğer ucundaki kadın, oldukça sakindi. "Anladım. Sakin kalın, hanımefendi. Şimdi, bana adresinizi verebilir misiniz?" Adresi söyledim. "Tamam, hanımefendi. Dediğim gibi, siz sakin kalın. Ekibimiz en kısa sürede yanınıza varacak."
Telefonu kapatıp Ege ile Yalın'ın yanına gittim. Ege, Yalın'ın uyumasını önlemek için elinden geleni yapıyordu.
Yanına gitmemle bana döndü. "Sen, Yalın'ın yanında kal Melina. Ben gidip diğerlerini uyandıracağım." Dediklerini başımla onayladım. Ege, yanımızdan ayrılırken ben de eve girerken sırtımdan düşen battaniyeyi aldım. Yalın'ın karnındaki elini çekip battaniyeyle yarasına baskı uyguladım. Başımı kaldırıp gözlerinin içine bakmaya korkuyordum. Yine... Yine o canlı gözlerini, parıl parıl parlayan gözlerini göremem diye korkuyordum.
Fısıldadı. "Bana bak, balım." Bakmadım. Tekrarladı. Bu sefer sesi daha kısık çıkmıştı. Belli ki konuşmakta güçlük çekiyordu. "Bana bak, balım."
Onu zorlamak istemediğimden başımı kaldırıp gözlerine baktım. Korktuğum olmuştu. Az önce sadece yorgun baktığı için üzüldüğüm gözleri şimdi, feri sönmüş gibi bakıyordu. İçimin titrediğini hissettim. Güçlükle gülümsemeye çalıştım. "Yardım ekibi yolda. Birazdan gelirler. Endişelenme."
Tebessüm etti. "Sen yanımdayken endişe etmiyorum zaten."
O an tebessüm ederken kısılan gözlerinden öpmek istedim, onu... Ama yapamadım. Koşarak yanımıza geldi, Ege. Ama bu sefer tek değildi. Hemen ardından diğerleri de gelmişti.
Şaşkınlıkla sordu, Taylan. "Nasıl oldu bu?"
Ege döndü. "Nasıl olduysa oldu. Onu daha sonra anlatır, Melina. Şu an önemli olan Yalın'ın hayatta kalması."
"Ege haklı." Diyerek Ege'ye destek çıktı, Rüzgar.
"Ambulansı aradınız mı?"
Nazrin'in sorusunu ben cevapladım. "Evet, az önce aradım. Yoldadırlar. Birazdan gelirler."Beni Instagram'dan da takip edin!
Kişisel Instagram hesabım: zeyneepballi
Bookstagram: herkitapbirpencere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER KARTLARI : FLUSH ROYAL [+18]
FantasyKADER KARTLARI SERİSİ -1- Wattpad'de bu isimle yayınlanan ilk kitaptır! Bir grup üniversiteli genç, birkaç adet iskambil kartı, cinayetler, ihanet, keder ve ölüm! Kart eline geçtiyse artık bu oyundan kaçışın yok demektir. Sokakta, okulda, markette...