"Yalın! Ağabey, Melina'yı bulamıyorum!" Diye bağırarak odaya dalan Rüzgar, karşısında bizi bu denli yakın görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Uuu! Flush!"
Yalın'dan uzaklaştım. Gözlerini yumup dişlerini sıkarak konuştu. "Niye her yakınlaştığımızda bir bok oluyor amına koyayım?"
Kısa bir kahkaha attı, Rüzgar. "Evren, koçum. Yakınlaşmanızı istemiyor demek ki... Hadi, Melina." Dedi kapıyı gösterirken. "Çıkalım."
"Çıkın ya. Tabii! Ben de geliyorum, bekleyin beni de!" Biz Rüzgar ile önden çıkarken Yalın'da seslenerek hızlı hızlı arkamızdan geldi. Diğerleri de toplanmış kapının önünde bizi bekliyorlardı. "İçeride ne oldu?" Diye sordu, Ege.
Ege'nin sorusunu sinsice sırıtarak cevapladı, Rüzgar. "Ne sen sor, ne de ben söyleyeyim kardeşim. Resmen ben de olmasam..."
"Tamam." Dedim ciddi bir ses tonuyla. "Kesin şamatayı! Eve gidiyoruz."
"Bir dakika." Diyerek durdurdu, Taylan. "Bundan sonra nasıl yapacağız?"
"Neyi, nasıl yapacağız?" Diye sordum anlamayarak.
"Bunu işte. Bu ev olayını. Bundan sonra nasıl yapacağız?"
Sağ elimle kafamı kaşıyarak düşünmeye başladım. "Çok güzel soru... İsterseniz herkes kendi evlerinde kalsın. Benim için problem olmaz." Gözlerim Alisya ve Nazrin'e takıldı. Masum, iki yavru köpek gibi gözlerimin içinde bakıyorlardı. Başımı hafifçe 'ne ya?!' anlamında salladım. Omuzlarını silkip hemen yanındaki Taylan'a döndü. "Aslında bizde kalmaya devam edebilirsiniz. Melina'ya bakmayın siz. Bizim için bir problem yok."
"Evet." Diyerek Alisya'yı destekledi Nazrin'de. "Hem yalnız kalmamış oluruz."
"Valla benim için hava hoş. Aile evinde kalıyorum zaten... Sizinle kalmaktan zevk duyarım yani." Dedi Rüzgar.
"Tamam o zaman. Rüzgar sizinle kalır biz de, evimize gideriz." Diyerek sorunu çözmeye çalıştı, Taylan.
"Yok ağabey." Diyerek sorunun çözülmediğini gösterdi, Yalın. "Biz de kızlarla kalalım. Hem artık bir plan yapmamız gerekiyor. Öylece kıçımızı yayıp da oturmaya devam edemeyiz ya."
"Haklı." Dedi, Ege. Doğru, haklıydı. Ev olayındaki fikrimi ortaya sunarken bunu düşünmemiştim. Yeniden içimdeki öfke kabardı.
Taylan'a döndüm. "Tamam, biz de kalın. Bir an önce bir plan yapıp bu boktan mevzuyu çözelim."
"Eh, iyi madem... Hadi size gidelim o zaman." Hep beraber hastanenin çıkışına doğru ilerlemeye başladık. Bir yanıma Alisya, diğer bir yanıma da Nazrin geldi. "Ne yapıyorsun kızım sen?" Diye fısıldadı, Alisya.
"Ne yapıyormuşum?"
Nazrin'de, "Biz de onu diyoruz ya! Ne yapıyorsun?" diye fısıldadı.
Derin bir nefes aldım. "Açık konuşun lan. Sinirimi bozmayın."
Taylanları işaret etti, Alisya. "Çocuğa niye bizimle kalmayın diyorsun salak?"
"E onların kendi evi yok mu? Var." Dedim. Hala durumun mantığını kavrayamamıştım. Onların evi varken niye bizim evimizde kalıyorlardı?
Nazrin, "Of Melina! Niye anlamıyorsun?" Dedi bıkkınlıkla. Neyi anlamıyordum lan? "Hem korkuyoruz hem de bizimle kalmalarını istiyoruz."
Sinsice sırıtarak Nazrin'e döndüm. "Geçen gün okul kantininde sevdiğini ima edince parlıyordun ama. Ne oldu şimdi?"
"Lan!" Diyerek bana döndü, Nazrin. Tam parmaklarını kaldırmış kolumu cimcikleyeceği sırada ortalarından kaçıp Yalın'ın yanına sığındım.
"Ne oldu, balım?" Diye sordu, Yalın. Gülümseyerek bana bakarken.
Alisyaların göremeyeceği bir şekilde onları işaret ettim. "Kaçıyordum. Sana sığındım."
Gülümsemesi daha da yayıldı. "Bana sığındın?.." Kolunu belime atıp kendine doğru çekti. "Ben de seni korurum o zaman."
Hastaneden çıkıp açık otoparka gittiğimizde erkekler doğruca Taylan'ın arabasına Alisya, Nazrin ve ben de benim arabama doğru ilerledik. Alisya ve Nazrin erkeklerle bir şey konuşurken ben de onlar geldiğinde hızlıca eve gidebilmemiz için arabayı önden çalıştırmaya karar verdim ve bakır renkli Nissan Qashqai'min yanına gittim. Arabanın kilidini açıp şoför koltuğuna bineceğim sırada gözüme sileceklere iliştirilmiş bir not kağıdı çarptı. Sıradan bir reklam afişi sanarak atmak için elime aldığımda aslında sıradan bir reklam afişi olmadığını anladım. Biri bir not bırakmıştı.
"Merhaba, Melina. Korktuğunu biliyorum, korkma lütfen. Ben onlardan değilim ve sizi içinde bulunduğunuz durumdan çıkarmaya geldim. Sonuçta daha tam olarak ne olduğunu bilmediğiniz bir sorunla ne kadar iyi savaşabilirsiniz ki? Her neyse... Size yardım etmek için elimden geleni yapacağım. Her zaman gitmeyi en sevdiğin kafeye gel. Çocukluğundan beri her zaman oturduğun o masada oturuyor olacağım. Biliyorum, 'Bundan nasıl emin olabilirim?' diye soruyor ve bana inanmıyorsun. Ama bana en sevdiğin meyveyi söylediğinde seni tanıyacağım. Lütfen güven bana."
Bu da neydi böyle?! Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Aklımda tonlarca soru oluşmaya başlamıştı... Ama yine de gidip ne olup bittiğini kontrol edecektim. Tabii, bok da çıkabilirdi fakat yine de denemeye değerdi.
Diğerlerinin yanına dönüp durumu anlatmayı düşündüm ama olacakları biliyordum. Bana gitmem konusunda engel olacaklardı ve ben ise, şu an her şansı denemek istiyordum. Karşımızdaki rakiplerle ilgili ne kadar çok bilgi edinebilirsem o kadar çok yararımızaydı. İpucuna ihtiyacımız vardı ve belli ki bu adamlarla ilgili dışarıda dolanan hiçbir bilgi yoktu.
"Üzgünüm çocuklar." Diye fısıldadım kendi kendime. "Bunu denemek zorundayım." Arabaya atladım. Alisya ve Nazrin'i beklemeden doğruca arabayı çalıştırdım ve hızla hastanenin otoparkından çıkıp her zaman gitmeyi en çok sevdiğim kafeye doğru yol aldım. Biliyordum, ben gitsem de Taylanlar Alisya ve Nazrin'i alırlardı. Bunun rahatlığıyla bu kararı vermiştim bir yerde.
Ben küçükken babam her hafta sonu annem ve beni bu kafeye götürürdü. Her zaman aynı masaya oturur ve aynı siparişi verirdik. Muz kremalı croussant ve marshmellowlu sıcak çikolata. Üçümüzün de en sevdiği ikiliydi.
Yaklaşık yarım saatlik bir yol gittikten sonra sonunda kafeye varmayı başarabilmiştim. Akaretler'in ara sokaklarından birinde çekilmeyeceğine emin olduğum bir yere arabamı park edip kısa bir mesafe yürüdüm ve kafeye girdim. Kafe çok kalabalık değildi ama boş olduğu da söylenemezdi. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, her atışında vücudum sarsılıyor gibi hissediyordum. Hızlı nefes alışverişlerimle gözlerimi her zaman oturduğum o masaya kaydırdım.
Masada siyah, uzun saçlı, buğday tenli, yuvarlak yüzlü bir kız oturuyor, sürekli etrafına bakınıyordu. Gerçekten de notta yazdığı gibi bu kız, o kız olabilir miydi? Belki de sürekli etrafına bakınmasının sebebi beni aramasıydı? Sanırım bu sorularımın cevabını yanına gitmeden alamayacaktım.
Yavaş adımlarla yanına ilerledim. Çekingen bir şekilde yüzüne baktım. Ne yapmam gerekiyordu? Notta ne demişti? En sevdiğin meyveyi söyle... Gülümsedim ve konuştum. "Yaban mersini."
Beni Instagram'dan da takip edin!
Kişisel Instagram hesabım: zeyneepballi
Bookstagram: herkitapbirpencere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER KARTLARI : FLUSH ROYAL [+18]
FantasyKADER KARTLARI SERİSİ -1- Wattpad'de bu isimle yayınlanan ilk kitaptır! Bir grup üniversiteli genç, birkaç adet iskambil kartı, cinayetler, ihanet, keder ve ölüm! Kart eline geçtiyse artık bu oyundan kaçışın yok demektir. Sokakta, okulda, markette...