"Annemi nereden tanıyorsunuz, kimsiniz?" annem yanına dönünce kısa bi an bakıştılar.
"İstifama sebep olan kişi diye özetleyebiliriz sanırım. Her işe burnunu sokan kişi vardı ya, o." dünya gerçekten de çok küçük.
"Ha o konuya gelmişken, istifanı kabul etmiyorum!" saniyeler önce kaşları çatık çatık olup ciddiyetten neredeyse ölecek olan adam saniyeler sonra kollarını göğsünde birleştirip kanepeye yaslanarak küçük bi çocuk edasıyla mızmızlanmaya başlamıştı.
"Haha güleyim bari. Kabul etmezsen etme, ben çoktan işten ayrıldım. Eşyalarımı bile topladım." ilkten bi müdahalede bulunsam mı diye düşündüysem de sonradan karışmamayı seçtim.
"Eşyadan kolay ne var canım, ben hepsini tekrardan yerleştiririm." onlar tartışırken Kyungsoo'ya 'gidelim mi?' bakışı attım. Kafasıyla onaylayınca ayağa kalktık.
"Biz odamıza çıkıyoruz, bir şey olursa seslenirsin anne." kapıdan çıkarken adamın 'bunlar iyice evli çiftlere dönmüş' dediğini duydum. Annemi sinir etmiş olsa da iyi birine benziyordu. Annemi o adamla baş başa bırakmaya ne kadar güvenemesem de anneme olan güvenim sonsuzdu. Ve tabii Kyungsoo'yu da özlemiştim.
"Pekala tatlım, gidebilirsiniz" adama son bi bakış attığımda annemle baş başa kalacak olmanın oldukça hoşuna gittiğini anladım. Odama çıktığımızda ilk olarak rahat bir şeyler giymeyi seçmiştik. Üzerimizdeki dar pantolonlar elbette rahat değildi. Kıyafetlerimi alıp banyoya gittim. Aynı odada giyinecek değildik. Giyinip geri dönünce onun da giyinmiş olduğunu gördüm. Aslında kendi geceliği varken benim kıyafetlerimden giymiş olması hoşuma gitmişti. Altında yine taytlarımdan biri vardı ama bu sefer üstünde uzun kollu t-shirt'lerimden biri vardı, benim vücuduma yapışan t-shirt bile ona bol gelmişti. Havalar soğumaya başlamıştı, kısa kollu t-shirt dönemini çoktan geride bırakmıştık. Yatağın ortasına oturup duvara yaslanmıştı. Yanına oturup elini tuttum.
"Ne yapsak?" sorup kafamı saate çevirdim. 17.00'e geliyordu
"Bilmiyorum ki."
"Dışarı falan mı çıksaydık?"
"Ne dışarısı ya, hazırlanmaya üşendim şimdi." diyip yatakta uzanarak kucağıma yattı. "Ayrıca en son cupcake yemeye gittiğimizde kriz geçiriyordum." söylediği şeyle şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı.
"Yoksa o gün-"
"Evet seni kıskandığım için yüzüm düşmüştü." şaşırmıştım tabiki. Kıskanması beklemediğim bir şeydi.
"Kimden kıskandın ki?"
"Yan masadaki kızlar sana yiyecekmiş gibi bakıyordu Kai, üstelik bir de onlara selam verdin iyice zıvanadan çıkmıştım." içimi sadistçe bi mutluluk kaplamıştı.
"Chanyeol ile intikam aldın dimi?" gözlerim kısılırken sordum.
"Aslında amacım o değildi. Chanyeol'ü çok severim zaten, sahte bi kıskandırma gösterisi değildi yani." bu söylediği daha çok sinirimi bozmuştu. Kıskandırmak için o kadar samimi olduğunu söylese belki daha iyi olabilirdi.
"Krize girmemi mi istiyorsun?!" dalga geçer gibi sırıttı bir de. Bu çocuk gerçekten dengelerimi bozuyordu.
"İntikamımı şimdi almış oldum işte. Nihaha"
"Kötüsün kötü." söyledikten sonra büzdüğüm dudaklarımı eliyle sıkmıştı.
"Bilerek kıskandırma olayını hiç sevmem. Bunun yerine 'artık senden sıkıldım' de daha iyi." ben de sevmiyordum aslında. Ama itiraf etmek gerekirse kıskanılmak hoşuma gitmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRET√
Phiêu lưuKapşonlu hırkaları vardı, yıkılmaz duvarları olduğu gibi. Dikkatli bakmayınca fark edilmezdi beyaz kelebek misali. O kırılmıştı, o üzülmüştü, o yalnız kalmıştı. Fakat şimdi siyah bir kelebek onu fark etmişti ve hayat griye dönmeye başlamıştı.