Kahvaltımızı yaptıktan sonra okula yine yürüyerek gitmeyi seşiçmiştik. Cupcake yediğimiz pastanenin önünden geçerken o kız durdurup elimize çörekleri tutuşturmuştu okula da onları yiyerek gittik bi müddet. Kitaplarımızı almak için dolaplara gittiğimizde tam kitapları almışken arkamda birinin varlığını hissettim.
"Geldin mi? Benim işim de bit-" arkamdakinin tanımadığım bi kız olmasını beklemiyordum tabii.
"Günaydın." kısık bi sesle utana sıkıla söylemişti
"Günaydın?" sabah sabah sen hayırdır?
"Şeyy... Jongin-ah sana bir şey söylemeliyim." ah niyeyse tahmin edebiliyordum söyleyeceği şeyi.
"Dinliyorum." 'kısa kes' dememek için kendimi zor tuttum. Nerden çıkardığını anlayamadığım bi kutu uzattı.
"Ben senden hoşlanıyorum." işte hiç sevmediğim anlardan biriydi bu. Ne yapacağımı şaşırıyordum her seferinde 'Teşekkür ederim' çok malımsıydı 'Benden daha iyisine layıksın' diyemezdim çünkü biliyorsunuz öyle biri yok 'başkasını sev' desem dövülürdüm.
"Üzgünüm ama ben başka birini seviyorum." işte Kyugsoo sayesinde gelen kurtarıcı ifadeyi bulmuştum.
"Öyle mi? Kim?" pardon ama sanane?
"Dün kadar uzak yarın kadar yakın birisi. Gitmeliyim." kutuyu ona uzattığımda gözünde hoş olmayan bi parlama yakaladım
"Sende kalırsa memnun olurum." omzumu silkip kutuyu kitaplarımın üstüne koydum
"İyi ol." diyip yanından geçtiğimde 4-5 dolap uzağımdaki Kyungsoo'yla göz göze geldik. Yüz ifadesi pek memnun değil gibiydi. 'E sıkıldı tabi çocuk!' diye geçirdim içimden. Yanına gittim hızla.
"Gidelim." yanına gittiğim anda söylediği şey bu olmuştu. Ne olduğunu falan sorar diye düşünmüştüm ama merak etmişe benziyor gibi bi hali yoktu.
"İlk ders kimeydi?" sessizliği bozmak için söylediğim şeyin ne kadar saçma olduğunu sonra fark ettim. Az önce kitabını almıştım.
"Bayan Park'a. Tarih." sabah sabah uyumaya birebir.
~~~
Tarih dersinden sonra Jongdae'lerin de zoruyla bahçeye çıkmıştık. Nerden buldular o yeri bilmiyorum ama o iki canavar bizi ıssız mekanlarına götürdüler.
"İstediğiniz zaman mekanımızı işgal edebilirsiniz." Jongda'nin yanına oturduğu zaman söyledi Xiumin.
"Teşekkür ederiz." benim yanıma da bilin bakalım kim oturdu? Evet sizi zeki bıdıklar o oturdu adhdk
"Jongin seni kutlamalıyım sanırım." Xiumin'in söylediğiyle bakışlarım onu buldu. Sabahki mesele için kutluyor olamazdı herhalde "Kyungsoo geçen sene bizim sınıftaydı. Onu kapşonundan kurtarabilmene şaşıyoruz." Jongdae de kafasını sallayarak onayladı. Kyungsoo'ya baktığımda yere bakarak şaşırtıcı bi şekilde 'gülümsüyordu'. Xiumin'in dediği şeye canı sıkılır diye düşündüğümden gülümsemesi beni oldukça şaşırtmıştı.
"Başlarda çok zordu senn için. Çırpınışlarını yan sıradan izliyoduk." Jongdae'nin söylediğiyle bakışlarını yerden kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Çok gürültücüydün." gözlerimin içine bakarak söyledikten sonra kıkırdadı.
"Yahh... Sen de çok kırıcıydın ama ben bir şey diyor muyum?" elini kaldırıp saçımı karıştırdıktan sonra bakışlarını farklı yere çevirdi. Jongdae&Xiumin ikilisine baktığımda bakışlarındaki 'fanboy feeling' parıltısını yakalamıştım.
"Kyungsoo... Jongin'i seviyor musun?" Xiumin'in sorusuyla kalbim bi an yerinden çıkacak gibi oldu.
"Tabii ki seviyorum." sesindeki şüphesiz tondan ne yönde sevdiği belli oluyordu.
"Peki ya sen Jongin?" dedi Jongdae. Bu soruyu beklediğimden fazla şok olmamıştım ama dilim ağzıma dolanmıştı diyebilirim.
"Sevmesem en başında peşinden koşmazdım." söylerken kızarmış olabilirdim ama Kyungsoo yüzüme bakmadığı için sorun yoktu. Xiumin ve Jongdae'nin bakışıp gülüşmelerinden her şey belliydi. O soruyu da öylesine sormamışlardı zaten. Ama birilerinin bizi yakıştırması oldukça hoşuma gitmişti bu yüzden anlamamış gibi yapıyordum.
***
Okuldan çıkınca hemen metrolarla eve gittik. Üstümüzü hızla değiştirip dışarı çıkacaktık. Annem arayıp işinin uzadığını eve 3-4 saat gecikeceğini belirtmişti. Hızla giyinip kapının önünde buluştuk. Ne kadar büyük olsa da benim hırkamı giymişti.
"Sana hırka almalıyız sanırım." hırkanın içinde kayboluyordu. Her ne kadar şirin gözükse de içinde rahat ettiğinden şüpheliydim.
"Seninkilerden vereceksen sorun yok. Mağaza vitrinlerindeki hırkalar çok itici. " benim eşyalarımı yenilerine tercih etmesi tabii ki hoşuma gitmişti. Yanıma gelince tam ayaklarımın ucunda durdu ayakkabıları. İkimiz de eğilip onlara bakmıştık. Siyah/beyaz kareli converselerimiz ve siyah pantolonlarımızla bir yerden uyumu yakalamıştık yine.
"Evet... Ne yemek istersin?" 'Seni' derdim ama içimdeki saykoyu dışarı çıkarmamayı seçtim.
"Fark etmez." çok açtım ne olursa yiyebilirdim.
"O zaman... Düş peşime!" pratik şeyler almıştık. Çörekler, etli ekmekler(böyle ince hamurdan oluşan poğaça düşünün, içinde hamur yerine et dolu. Hani onlar ete düşkün ya biraz) cupcakeler içecekler vs farklı yerlerden aldığımız yiyecekleri bi poşette toplayabilmiştik. O an oraya en yakın parka girip banklardan birine oturduk. Konuşa konuşa sonunda yemeğimizi bitirince bu sefer biraz gezmeyi düşündük.
"Nereye gidelim?" dedi yine. Ya sen ne zaman sorsan benim cevabım aynı olacak zaten
"Fark etmez."
"O zaman takıl peşime." diyip yine hızlı hızlı gitmeye başladı. Arkasından yetişip kolunu omzuna attığımda rahatsız olur diye düşünsem de kafasını kaldırıp gülümsemişti.
"Kareoke?" bi kareoke barda bulmuştuk kendimizi
"Kareoke." belki de 'Kareoke' bizim 'Sonsuza Dek'imiz olur adjdl içeri girdiğimizde boğuk bi hava karşıladı bizi. Önden gidip köşede bi yerde olan koltuğa götürdü bizi. Biz oturunca gelen görevli çocuk Kyungsoo'ya dönünce bariz bi şekilde şok geçirdi.
"Kyungsoo?" emin olmak için sorduğunda Kyungsoo kafasını kaldırıp onu görünce ağzı kulaklarına varana kadar gülümsedi.
"Hyung?" pekala, kim bu hyung?
Yorum yapmazsanız yarın size yeni bölüm yok dfghjk (ki şunu belirtmeliyim, bi sonraki bölümde 'Aman Tanrım!' demeniz garanti dfghjk yorum atın -.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRET√
AventureKapşonlu hırkaları vardı, yıkılmaz duvarları olduğu gibi. Dikkatli bakmayınca fark edilmezdi beyaz kelebek misali. O kırılmıştı, o üzülmüştü, o yalnız kalmıştı. Fakat şimdi siyah bir kelebek onu fark etmişti ve hayat griye dönmeye başlamıştı.