4.Bölüm~Aptal

5.6K 461 155
                                    

"Bu sefer hemen pes etme. Kaçıyor mu, peşinden git. Koşuyor mu, daha hızlı koşup önüne geç, gitmesine izin verme." nasıl bir anneye sahibim inanın ben de bilmiyorum.

"Tamam annee.." Kim Jong In ve rutin cevapları.

"Sünepe sünepe davranma. Esprili ol, kızlar komik erkekleri sever." söylediği şeyi fark etmesini bekledim gülümseyerek. Ve çok beklememe gerek kalmadan jetonu düştü "Ehemm.. Yani erkekler de sever. Komik insanları kim sevmez ki?" okulun açıldığı 3.gündü o gün.. Ne demiş ünlü şair? "En uğurlu sayım üçtür. Üçüncü gün reddedilmek güçtür." Pekala, bu kafaya sahip bi şair henüz doğmadı. Okulun önünde durunca kemerimi çözdükten sonra eğilip annemi öptüm. Sabah sabah uykumu açabilecek tek kişi bu kadın! Bi de kapşonlum var ama onun ilk bi kendini açması lazım, sonra sıra bana da gelir.

Dolabımı açtığımda her zamanki mektup yığınınla karşılaştım. Hepsini çantamın içine tıkıp elime kitaplarımı aldıktan sonra tam dolabı kapatacakken dolabın aynasından arkamda olan figürle göz göze geldik. Saniyeler sonra kafasını indirip yanımdan geçmişti bile. Bu çocuğun ayakkabılarının altında jet falan mı var acaba? Peşinden hızla gidip sırtından çantasını aldım. Defter kitap açtığını da görmedim, ne var acaba bu çantada? Çantasını almak için teşebbüste bulunduysa da sonunda pes etmişti. 'Ne halin varsa gör!' bakışını atıp yeniden yola devam etti. Onun çantasını da önüme asıp yanında gitmeye devam ettim.

"Günaydın bu arada" bunu demenin çok geç olduğunu biliyordum ama sabah sabah ne diyebilirdim ki başka?

"Peşime takılmaktan vaz geç." Beklemediğim bi cevaptı dersem yalan söylemiş olurum.

"Neden anlamak istemiyorsun? Seninle arkadaş olmak istiyorum." çocuk gibi omuzlarımı silkerek söylemiştim bunu.

"Neden anlamak istemiyorsun? Arkadaş olabileceğin bi tip değilim." 'Sevgilim ol o zaman.' diye düşünmeden edemedim. Tabi bunu dıştan söylemem kazı-kazan oyununda kazımadan kaybetmeye benzerdi. Şansımı bi anda sıfıra indirmiş olurdum. Tabi öyle bir şansım varsa... Cevap vermemin bi yararı yoktu. O yüzden arkasından yetişmeye çalışmakla yetindim. 'Tanrı aşkına biraz acı bari! 2 çanta taşıdığım yetmiyormuş gibi bir de jet ayakkabısı giyen sana yetişmeye çalışıyorum!'

Sınıfa girdiğimde çoğu kişinin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ne yani hiç mi 2 çanta taşıyan insan görmediniz?

"Jongin oppaa o çanta kimin?" duyan de kızdan büyüğüm sanırdı. Oppa nedir ya, oppa nedir?! Ayrıca da çanta kiminse kimin. Sana ne yani, size ne? Neden rahatça birinin peşine de takılamıyordum?! Sakinim.

"Kapşonlumun." ağzımdan çıkan şeye ben bile şaşırmışken arkasına dönüp yüzüme bakan kapşonluya şaşırmak olmazdı.

"Kapşonlu'm?" sınıfın en arkalarından Jongdae'nin sesi yükseldi.

"Evet. O 'benim' kapşonlu arkadaşım. O yüzden 'kapşonlum' Ayrıca da arkadaşların birbirlerinin çantalarını taşıması çok da anormal değil ha? Sorularınız bittiyse yerime oturabilir miyim artık?" atara gelip hızlıca kapşonlumun yanına oturdum. Çantasını sırasının yanına asıp kafamı onun gibi sıraya koydum.

"Resmen beni sattı!" Jongdae'nin sitemlerini duyuyordum. Kafamı kaldırdığımda kapıdan kapşonlunun sıra arkadaşının girdiğini gördüm. Beni kendi yerine kurulmuş bi şekilde bulunca şaşırdı tabi çocuk

"Kapşonlumun sıra arkadaşı sendin dimi? Bugünlük Jongdae'nin yanında oturabilir misin?" çocuk yanımıza kadar gelince Jongdae'yi işaret edip sevimli bi şekilde gülmeye çalışarak söyledim.

"Olur." Jongdae'ye yöneldiği sırada Jongdae bana lazer ışınlarını aratmayan delici bakışlarını atıyordu. Jongdae'ye öpücük atarken kapşonlumun 'Benim adım Kyungsoo seni aptal!' diye döylendiğini duydum. Annemin dediğini yapıp onu bıktıracaktım. Böylece bıkıp benimle konuşmayı denerdi belki. Ya da okulunu değiştirirdi. Ne demiş atalarımız 'İyi düşünelim iyi olsun.' Aslında başka birilerinin ataları da söylemiş olabilir. Aman canım ne fark eder, sizin bizim mi var?

SECRET√Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin