Sabah yerimize oturduktan sonra sıraya dayadığı başını kaldırmamıştı hiç. Yemek molasından bi önceki tenefüste o yanımda uyurken ben de sosyal paylaşım hesaplarımı inceliyordum. Instagramıma gelen bildirimlerime bakarken ünlü bir bayanın beni takip ettiğini gördüm. Ünlü biri bile cazibeme karşı koyamazken Kyungsoo Bey benim mide bulandırıcı olduğumu düşünüyordu. Kafamı telefondan kaldırıp ona baktığımda yerinden bi milim bile kımıldamadığını gördüm.
Bıkkınlıkla nefesimi verdiğimde tahtanın önündeki baozi bile dönüp baktı. Şu Kyung'un eski sıra arkadaşından bahsediyorum. Jongdae'yle çok yakın olduklarını görebiliyordum. Neydi bu çocuğun ismi? Minseok muydu? Her neyse işte. Kısa boyuyla hafif tombul yanaklarıyla oldukça sevimli bi çocuktu. Çoğu kişinin kolayca etkilenebileceği bir tipti. Ama benim ilgimi çekmiyordu işte. Bakış açımı değiştirip sınıfın güzel kızlarından birini incelemeye başladım bu sefer. Önceki sene bana ilanı aşk edişini hatırlıyorum. Kızıl kahküllü saçlı, küçük yüzlü, çekici bi kızdı ama sevimli sayılmazdı. O da ilgimi çekmiyordu. Bakışlarım yine Kyugsoo'yla buluştuğunda az kalsın düşmek üzere olduğunu görüp hızla kolunu tuttum. Uyumuş olacak ki bilinci kapandığından dengesini koruyamamıştı anlaşılan. Koluna yapıştığım için uyanıp kendine çeki düzen verdi.
"Teşekkür ederim." düz ve soğuk bi sesle söylemesine rağmen midemdeki kargalar halay çekmeye başlamıştı bile. İlgimi ne sevimli ne de çekici kişiler çekiyordu. Anlaşılan kalbimi attırabilen tek kişi Kyungsoo'ydu.
"Önemli değil." ben sesimin titremediğine dua ederken o yine kafasını sıraya dayadı. Niye hiç şaşırmadım acaba?
•••
Akşam eve dönerken annem yine zorla Kyungsoo'yu arabasına atmayı başarmıştı. Sabah işe geç kaldığından beni bırakamamıştı ama akşam yine almaya gelmişti. Yol yine annemin Kyung'u konuşturmaya çalışmasıyla, benim gözümü bile kırpmadan onu izlememle, onun bundan rahatsız olup hafifçe kımıldanmasıyla geçmişti.
"Yemeğe gelirsin değil mi?" annemin çırpınışlarını izlemek gerçekten zevk vericiydi.
"Teşekkür ederim ama reddetmek zorundayım. Yapacak işlerim var." Kyungsoo'nun umutsuz çırpınışlarını izlemek kadar değil tabii ki.
"Yemekten sonra Jongin yardıma gelir beraber yaparsınız ne yapacaksanız." bir taşla iki kuş vuracak kadar zekiydi annem.
Kuş1=Kyungla beraber akşam yemeği.
Kuş2=Akşam yemeği sonrası Kyung'a bir şeylerde yardımcı olup beraber zaman geçirmek.
"Onun yardım edebileceğini sanmıyorum." söylediği şeyle utangaçca gülümseyince yapacağı şeyi daha da merak etmiştim.
"Ne yapacaksın ki?" annem de merak etmişti tabii
"Banyo." söylediği şeye annem kahkaha atarken benim zavallı esmer tenim kızarmaya çalışıyordu. Kuş mu dedim? Utançtan onlar bile kırmızıya döndü. Hayır yani Kyung'un kızarmasını falan anlarım da ben hayırdır ya? Kuşlarımla beraber beynim de vurulmuşa döndü.
"Yemekten sonra uyumadan önce yaparsın?" valide hanım ölürdü de pes etmezdi.
"Dolabım da birbirine girmiş. Onu da toplamalıyım. Hem hava karardıktan sonra banyo yapmaya korkuyorum." son söylediği şey gerçekten ilgimi çekmişti. Garip bi özelliği vardı. Tamam, küçükken ben de bazen korkardım ama yani küçükken. Duvarlarındaki çizgifilm portreleriyle, Pororolu pijamalarıyla, minik bedeniyle ve bu son söylediği şeyle küçük bi çocuğu anımsatıyordu.
"Sen banyo yaparken Jongin kapında bekler sonra Jonginle beraber dolabını toplarsınız. Böylece korkmazsın." dediğim gibi... Bayan Kim'in eline düşmemenizi tavsiye ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRET√
AdventureKapşonlu hırkaları vardı, yıkılmaz duvarları olduğu gibi. Dikkatli bakmayınca fark edilmezdi beyaz kelebek misali. O kırılmıştı, o üzülmüştü, o yalnız kalmıştı. Fakat şimdi siyah bir kelebek onu fark etmişti ve hayat griye dönmeye başlamıştı.