BÖLÜM 8

69 1 0
                                    

Sonunda, "Güneye, New Orleans'a doğru gitmelisin," dedi. "Orada bir şeyler oluyor."

"Ne oluyor?"

"Bilmiyoruz," diye itiraf etti. "Ama bir şey var. Herkes oraya gidiyor. Arlington neredeyse boşaldı. Biz bilinen son grubuz. Beklediğimiz şey..." Kadın birden sustu ama Ory bu ses tonunu biliyordu. Konuşmanın başında da duymuştu. Umudunu israrla yitirmemek için uğraş veren bir kadının ses tonuydu bu. "Birçok hikâye duyduk," dedi. "Birçok isim."

Ory bildiği isimleri düşündü. Ortası Olan Ama Başlangıcı Olmayan. Gözleri Olmayan. Sükûnet. "Bunlar söylenti," dedi sonunda. "Sadece dedikodu."

"Ama hepsi aynı yerle alakalı," diye yanıtladı kadın. "İsimlerin anlamı ne olursa olsun hepsi de New Orleans'taki biriyle ya da bir şeyle alakalı. Bunun altında bir iş olmalı."

Bu doğruydu. İsimlerden biri ne zaman söylense, New Orleans'tan da bahsediliyordu. Fakat Ory'yi ilgilendiren kısım, bunun bir anlam ifade edip etmediğiydi.

Kadın boğazını temizledi. "Ayrıca D.C. hakkında da söylentiler duyduk. Kötü şeyler oluyormuş. Ve yayılıyormuş. Yeterince bekledik."

"Kötü şeyler mi?"

"Ne olduğunu bilmiyorum," dedi. "Ama oradan gelen birkaç kişi durumun kötü olduğundan bahsetti. Ve aynı isimleri söyleyerek New Orleans'a doğru yola koyuldular. Biz de öyle yapacağız."

Ory gruptaki insanlara baktı. Birden birkaç tanesinin onu dikkatle incelediğini, saatini, bıçağını ve çantasını gözlediğini fark etti. Belki de gölgesine bakıyorlardı. "Söylediklerine güveniyor musunuz?" diye sordu.

"Uzun zamandır buradayım," dedi kadın. "Dinlemekten çok izlemeyi öğreniyor insan. Söylediklerini duymazdan gelip yaptıklarını izledim. Ve sana söyleyebileceğim şey şu ki, insanlar burayı terk ediyorlar. Arlington'dan ve D.C.'den gelip güneye, Louisiana'ya iniyorlar. Orada bir şeyler oluyor."

"Eğer isimler gerçekse, gitmek isteyeceğimden emin değilim."

Kadın omuz silkti. "Gitme o halde. Ben bir şeyden kaçmak yerine ona doğru koşmayı tercih ederim." Diğerleri başlarını salladılar.

Ory, kadının düşüncelerini yüzünden okumaya çalıştı ancak kadin olabildiğince dürüsttü. Yorgundu ve fazla bir şey bekleyemeyecek kadar zekiydi. Yalan söylemiyordu. Söylentiler her ne ise gerçekti ve insanların New Orleans'a gittikleri doğruydu.

"Neden hålà gitmediniz?" diye sordu.

"Gidiyoruz" dedi. Tüfeğin altını toprağa dayadı. "Bugün gidiyoruz. Şu lanet sigarasını bitirir bitirmez gidiyoruz."

Gölgesiz adam gülümsedi ve sigaranın dumanı dişlerinin arasındaki küçük deliklerden çıktı. "Hatırlamama yardımcı oluyor," dedi.

Hepsi sessizce adamın nefesini vermesini ve yanan yuvarlağı dudaklarına götürmesini bekledi. Havada asılı kalan sigaranın gölgesi yere yansıdı. Derin bir nefesten sonra elindekini yere atan gölgesiz adam, ayakkabısının ucuyla üzerine bastırarak sigarasını söndürdü. Gitme zamanı gelmişti.

Ory, "Nasıl gideceksiniz?" diye sorduğunda herkes yeniden ona döndü.

"Biz..." diye söze girdi kadın.

"Hayır, biliyorum. Öyle demek istemedim. Yani, neyle gideceksiniz?"

Kadın kollarını önünde birleştirdi. "İyice ararsan hâlâ çalışan araba bulabilirsin. Victor, her şey boka sarmadan önce mühendismiş. Hepsini hesapladı. Ne kadar yemek, su ve benzin harcayacağımızı. Hayatta kalmak istiyoruz ama aynı zamanda az eşyayla yolculuk yapmak istiyoruz. Bir senedir bu grubu oluşturmaya çalışıyoruz ve on iki kişiden fazlasına yerimiz yok. Bu yüzden geç kaldığını söylemiştim," dedi. Sanki özür dilercesine bir açıklama yapmıştı.

Mavi gözlü, gölgesiz adam, "İki kişisiniz," dedi. Rüzgâr, soluk sarı saçlarını donuk gözlerinin önüne savurdu. "Küçük gruplar daha hızlı hareket eder." Yüzünde korkutucu bir kararlılık vardı. "Bir araba bul. Başarırsınız."

"Ben sadece..." Ory başını salladı. Zemin kattaki havuzun yanındaki eşyalara baktı.

Onların olduğu belliydi. Arka tarafta tirabzanlara yaşlanmışBisikletler, duvara sabitlenmiş bir kuruması için asılmış kıyafetler vardı. Sezonun son sıcak günlerinde

altında boş havuzun etrafında toplanmış, sardıkları sigarayı içiyorlardı. Neredeyse normal bir hayat gibiydi. "Bütün bunları birakıp oraya gitmenizin sebebi bir söylenti mi?"

"Buna mecburuz," dedi kadın. Gölgesiz adama döndü ve uzun süre bakıştılar. "Yoksa geriye bir şey kalmayacak zaten."

M

Dönüş yolu uzundu ama Ory, Broad Caddesi'nden çıkıp kestirme olarak arka bahçelerden geçmeye başladığında etraf yine sakinleşti.

Orta yaşlı kadının ismi Ursula'ydı. Böyle söylemişti. Ursula. Unutuş, Arlington'ı ele geçirdiğinden beri Ory'nin tanıştığı ilk gölgeli insandı. Ve büyük ihtimalle de sonuncusu.

Ursula, sığınaklarında bırakacakları her şeyi alabileceğini söylemişti. İçeride pek bir şey yoktu ama bulmayı umduğundan daha güzel şeyler vardı. Hazırlıklarını birkaç gün önce bitirmişlerdi ve geride kalanları yanlarında götüremeyeceklerdi. "Başkası alacağına senin alman daha iyi olur, sanırım," demişti. Ory, köşe bucakta bulduğu her şeyi arakladı.

Yemek yoktu ama sığınağa iki bisiklet, hâlâ keskin olan dört küçük bıçak, bir şişe sirke, üç cam kavanoz ve pencerelerden çıkardığı perdeler ile dönüyordu. Bisikletleri taşımak zor olacaktı ama bir tanesi Max'in eski bisikletine benziyordu ve bunun Max'i sevindireceğinden emindi. Belki de eski günlerdeki gibi arada bir sığınağın dışındaki çimenlikte bisiklete binerlerdi. Eşyaları toplamayı bitirip dışarı çıktığında havuz başında kimsecikler yoktu. Çoktan gitmişlerdi.

Ağır çantası ve her bir elini gidonlarına koyup kontrol etmeye çalıştığı bisikletlerle dönüş daha uzun sürdü. Her zamanki saatinden geçe kalmıştı; güneş ufuk çizgisinden kaybolmak üzereydi ve kaybolan güneş ışınları etrafı yeşilimsi mavi bir karanlığa boyuyordu. Ory, Max'in yanına söylediği saatte dönebilmek için daha hızlı olmalıydı. Adım atarken botlarına doğru baktı. Gölgesi yanında salınıyor, uzamış çimenlerin üzerinden kayarak ilerliyor, birbirine geçmiş otların arasında parçalanıyordu. Hâlâ yanındaydı.

THE BOOK of MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin