Yorumlarınızı alabilirsem çok mutlu olurum. Lütfen paragraf aralarını dolduralım ve sohbet edelim.
Öpüldünüz.
Bir şeyi inanmayarak tekrar edersek, ona inanmış gibi davranırsak bir süre sonra dudağımıza doladığımız yalan, kalbimize dolanan bir gerçeğe dönüşürmüş. Her ne
kadar aksine inansak da, o yalana inanmayı denemek bir süre sonra gerçekten de insanın elini boş göndermeyen bir gerçek haline dönüşürmüş. Çoğu zaman zihnimiz bizi yöneten bir mekanizma gibi davransa da aslında yönetilmeye oldukça müsait bir yapısı varmış. Önemli olan hangi tuşlara bastığımızı bilmek, hangi freni çektiğimizden emin olmakmış. Gerisi çocuk oyuncağıymış. Zihninin sırrını çözen, hayatın sırrını da çözermiş. Bu yüzden sadece pek azımız yaşar, çoğumuz da yaşamaya çalışırmış. Geri kalanımız da yaşamaya çalışırken öldüğünden emin bir şekilde ölümü beklermiş.Ben bu üç insana da dönüşmüştüm. Yaşadığımı hissetmiştim. Belki gerçekten yaşamamıştım ama yaşadığımı hissetmiştim. On yedi yaşında, hayatın sırrını çözdüğünü düşünen bir ergen de olabilirdim o zamanlar; yine de yaşamın sırrını çözebildiğimi düşünmek bile inandığım ve sonra gerçeğe dönüştürdüğüm bir yalana benziyordu.
Yaşamaya çalışmıştım. Hayatımın frenlerinin tutmadığını düşünürken, yolumu kaybetmemeye çalışarak yaşamaya
çalışmıştım. Gündelik hayat telaşına kapılmış, kaygı çekmiş, ağlamış, karamsarlığa düşmüş ve işin içinden nasıl çıkacağımı bilemeyerek geleceğim hakkında kafa yormuştum. Bazen öyle çok şeyi aynı anda hissetmiştim ki tüm bunları bir arada hissetmenin mümkün olup olmadığından emin olamamıştım.Öldüğümü sanmıştım. Öldüğümü sanırken aynı anda yaşıyor ve öleceğim zamanı beklemiştim. Hayatım bir yokuştan kaymayı bırak, yokuşta yuvarlanırken bir çığın
altında kalmış gibi gelmişti. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilirken, bir daha hayatımda hiçbir şeyin olmayacağını düşünmüştüm. Hayatımın durgun bir suya dönüştüğünü, yavaş yavaş çamur tutacağını ve benim de bu çamurda kaybolacağımı düşünüp durdumTüm bunlar olurken yıllar geçmişti. Büyümüş ve bazen de kendimi hiç olmadığım kadar küçülmüş hissetmiştim. Beni hayatın kıyısından alacak bir sandalı beklemiş; yaşamı da ölümü de gözümün önünden çeksinler istemiştim. Boşlukta süzülmek yaşamaktan da ölmekten de kolaydı. Ne olduğunu bilmediğim ama bir şekilde akışına kapıldığım bir boşluk, hislerimi etimden söküp alırdı belki.
Şimdiyse bu üçü de değildim. Sadece yaşamaya çalışmıyor tam anlamıyla yaşıyordum. Eğleniyordum ve eğlenen tek kişi ben değildim. Lüks bir mekânın bahçesindeydik. Bahçeye yerleştirilmiş masaların etrafı dolu olsa da benim tanıdığım çok fazla kişi yoktu. Sehun'un anne babası, arkadaşlarımız, Minsoo ve Yixing haricinde kimseyi tanımıyordum.
Düğünümüzün ilk saatini geride bırakmıştık ve neredeyse herkes sarhoştu ama kaybolan bilinçler eğlencenin beline balta vuramamıştı. Aksine herkes eğlenmeyi biliyor olmalıydı ki olaysız seyreden parti git gide daha da alevleniyor gibiydi. Bahçenin bir köşesinde bulunan küçük sahnedeki ekip insanları eğlendirmeyi başarıyordu.
Tek başıma bir masaya yaslanmış, suratımda sakin bir gülümsemeyle Sehun'un askeriyeden tanıdığı birkaç arkadaşıyla sohbet etmesini izliyordum bir süredir. Evlenmiştik ve bu akşam burada evliliğimizi kutluyorduk.
Hâlâ inanamıyordum. Ben evlenmiştim. Hem de Sehun gibi bir adamla. Mükemmel bir adamla.
"Bu damacana bitmiş." diyen Kyungsoo, varilin önünde doğrularak kalktığında gözlerim şaşkın bir ifadeyle ona dokundu. Ellerini havaya kaldırdı. "Ne bekliyordun? Onunla doymamı mı?" Gözlerini etrafta dolaştırdı. "Jongin ve Chanyeol neden ortalıkta yok? Korkum çok sarhoş olup ağaca yaslanarak öpüşmeye başlamaları ya da Jongin'in, Chanyeol'u çıplak bir şekilde ağaca bağlaması. Ki bunu yaptı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm with you / HunHan
Fanfiction"Kimin, kimi öldürdüğünü bilemeyiz ancak birilerinin seni öldürmek istediğine eminiz." dedi ifadesiz suratıyla öylece gözlerimin içine bakarken. "Üzgünüm Luhan. Şahit olduğun cinayetin sorumlusunu bulana kadar, yürüdüğün yol'da sana eşlik etmek zoru...