Son oyun.

2.4K 301 266
                                    

İri metal görünümlü silah burnumun hemen ucundaydı. Korkuyordum çünkü havada asılı ince bir ipte ölümle oynuyormuşum gibi geliyordu lâkin karşımda yeniden silahını bana doğrultmuş Kırmızı'ya bunu belli etmek istemiyordum ki bu yüzden çevresinde kızıl halkalar barındırarak gittikçe küçülen gözlerimle silah yerine onun maskesinin arkasında saklanarak gölgeye düşmüş küçük sayılabilecek gözlerine bakıyordum.

Öldür beni dedikten hemen sonra silahını doğrulttuğunda her şeyin buraya kadar olduğunu sezmiş, dişlerimi sıkarak gözlerimi sımsıkı yummuş, ellerimi yumruk yapıp kirlenmeye yüz tutan tırnaklarımı avuç içlerime batırmış, derin derin değil de titreyerek kısık nefesler almaya başlamıştım. Hislerim beni yanılttı, ben ölümü beklerken Kırmızı sadece silahı doğrultmakla yetindi ve hiçbir şekilde kıpırdamadı.

"Ne duruyorsun?" diye sordum gözlerim nemlenirken. Ölmek istemiyordum ama bıkmış, usanmış, çaresizliğin akıntılı sularında kulaç atıyorken arkadaşlarıma karşı sorumluluk almam gerektiğini biliyordum. "Öldürsene beni! Birimizin seçilmesini istedin. Benim işte o! Vursana!"

İnsanların saklanmak adına korkuyla herhangi bir köşeye sindiklerinden bodrum katını ölüm sessizliği kaplamış, bunun aksine bağıra çağıra konuştuğumdan sesim yankı yaparak ben ve Kırmızı'ya tekrar tekrar geri dönüyorken de kızların veyahut Taehyung'un sarf ettiğim cümleleri duyarak yanıma gelmelerinden korkuyordum. Birkaç saniye geçti, tahminlerim beni yanılttı, Kırmızı'nın hareketsizliği canımı sıkmaya başladı.

Etrafta toz gibi uçuşan gerginliği sonunda boşta kalıp kırmızı eldiven giyen eliyle aşınmış, yaralar oluşmuş elimi narince kavrayarak diğer elindeki ağır silahı avuç içime bırakan Kırmızı yok etmişti. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereydim ki bembeyaz kesilen dudaklarımın aralanması, gözlerimin epey büyümesi, ellerimin özellikle de silahı taşıyan elimin titremesi bunu belli ediyordu. Çatılan kaşlarımla sen ne yapıyorsun dercesine bakmaya başlayınca parmaklarımı zarif bir hareketle kapatıp silahı sıkıca tutmamı sağladı, bir adım geriye gitti, mekanik hareketlerle cebinden kırmızı kare not kağıdı çıkarttı ve onu da diğer elimle almam için bana uzattı.

Duraksamadım bu sefer, amacını anlamak için uzattığı gibi aldım not kağıdını. İrislerim düzgünce, kimilerine şifre gizli olacak şekilde yazılmış maddelere takıldı, Kırmızı okumamı bekleyerek yer yer siyaha bulanmış yüzümü inceledi.

Silah yok.

Çıkış anahtarı.

Siyah ve beyaz.

Bir oyuncak.

Son oyun.

Beynim durmuştu adeta. Ne düşüneceğimi, yazılanlardan ne çıkaracağımı bilmiyordum ve bu yüzden acilen arkadaşlarımın yanına giderek onlarla konuşmam gerekiyordu lâkin önce okumayı bitirdiğimi görerek gitmek adına yeltenen Kırmızı'yı durdurmaya karar vermiştim. Böceklerin cirit attığı, örümceklerin ağ yapmaya devam ettiği koridorda hiç tereddüt etmeden silahı not kağıdını tuttuğum elime alarak yanımdan geçip gidecek olan Kırmızı'nın kolunu yakaladım, kavradım, bana bakmasını sağladım. Maskesini kaldırmaya yeltenmek, kim olduğunu öğrenmeye çalışmak büyük bir aptallık olurdu. Şayet bunu yaparsam kaçıp gider belki de bana olan güveni tamamen yok olurdu. Aklımdaki tek soru işareti silahtı, bunu da öğrenmem gerekiyordu. Konuşmayacağını biliyordum ki bu nedenle dudaklarını oynatamasa da anlaşacağımız bir şekilde cümleler ürettim zihnimde.

"Silah." dedim seslice yutkunduktan hemen sonra. "Yok değil mi? Artık silah tamamen yok."

Hayır anlamında başını iki yana salladı yavaşça.

Kırmızı, taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin