"Burda ne işin var?"
Bu ses...
Arkamı dönüp önümdeki sert bakışlarla bana doğru bakan prensi gördüm, prens Taehyung'u...
Bana hep nefret ve sinirle bakmıştı, ama bu bakışlarının yanında diğerleri hiçbirşeydi. Ağzımı aralayıp birşeyler geveledim.
"Ben birisini..."
"Çık."dedi gözlerini yumarak.
"Ama..."
"SANA BU ODADAN ÇIK DEDIM!"diye bağırdı birden.
O kadar sesli bağırmıştı birkaç adım geriye gitmiştim korkudan. Daha fazla beklemeden hemen odayı terk ettim.
Bu sefer gerçekten ölebilirdim. Ama bu sefer haklıydı. Başkasının odasına böylece girmem garip gözükebilirdi sonuçta. Ama o kadın kimdi?
Hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordum. Korkmuştum. Korkutucuydu. Eğer merakıma yenik düşüp böyle davranmaya devam edersem pek uzun bir süre yaşayabileceğimi sanmıyorum.
Bütün bu olan bitenleri düşündüğümden nereye geldiğimi fark etmemiştim. Cidden şaka gibi.
Kütüphanenin büyük kapısını açıp içeriye girdim. Aradığım zaman bulamıyorum bu odayı nedense.
Oda boş olduğundan Jiminin daha gelmediğini anladım. Keşke hiç gitmeseydi de bütün bunlar başıma gelmeseydi.
Büyük kütüphanenin uzun raflarının arasından yavaşça gezmeye başladım.
Birkaç günde hayatım o kadar değişmişti ki. Ve aslında bu olaya düşündüğümden biraz hızlı alıştım sanırım. Burda ki hayatım, eski hayatımdan bin kat daha iyiydi.
Burda en azından bir arkadaşım vardı. Youra onun gerçek kuzeni olmadığımı bildiği halde bana hep çok sıcak kanlı davranmıştı. Birlikte olduğumuz her zaman sohbet edip gülüşüyorduk.
Yanımda bir prens vardı. Bana çok iyi davranıyordu ve hızlıca arkadaş bile olmuştuk.
Youra'nın annesi, Mina, prens Yoongi bile. Hepsi çok iyi insanlardı.
Şimdi düşünüyorum da, eski hayatıma dönmeyi o kadar çok istiyormuydum? Zaten son saniyelerimde kendimi öldürmeye çalışmamışmıydım? Sevdiğim adam beni aldatmamışmıydı?
Belkide bu dünyada kalmak daha mantıklıydı. Evet, sanırım kararımı vermiştim. Bu zamanda yaşamak geleceğe bakaraktan yaşaması daha zor bir zaman olsada hızlı alışıyordum. Bunu yapabilirdim! Sakin bir hayat sürebilirdim!
Kapının gıcırdama sesi ile o tarafa doğru döndüm. Jimin gelmişti. Ona gülümseyip masaya geri oturdum. Kütüphanede çalışma istememin tek sebebi geri eski hayatıma dönmek olsada burada çalışmaya devam etmek istiyordum. Neden mi? Eğer bu işi bırakırsam Jimin'le aramızın açılmasından korkuyordum.
Evet biraz garip durabilir ama tanışalı çok olmamış olsa bile yinede ona fazla alışmıştım ve bağlanmıştım. Onu kaybetmek istemiyordum.
"Bekletiğim için özür dilerim."dedi tatlı bir gülümseme ile."Hoseok abim beni çağırmıştı. Dün bizimle olan abim."
Demek dünki prens, prens hoseok'muş...
"Prens Hoseok. Annesi Kraliçe olmayan 3 prensten biri. Prens Jimin'nin abisi. Kendisini pek yakından tanımasamda herkes onun ne kadar iyi kalpli, güleryüzlü, sakin biri olduğunu bilir. Jimin abisine çok bağlıdır, prens Hoseok'ta Jimin'e hep göz kulak olur. Yoongi ile araları iyidir, boş zamanlarında konuştukları olur. Savaşta fena değildir, ama bir böceği bile incitemez. Eğer onunla tanışırsan büyük ihtimalle iyi anlaşırsınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Love|KTH
Fanfiction"Seni hep seveceğim Soyeon. Aşkımız sonsuz olacak ve tarih kitapları bizim büyük aşkımızdan bahsedecek. Sana söz veriyorum." ° ° ° ° Bazen dediğiniz bir şeyden yıllar sonra pişmanlık duyarsınız. Unutmayın, tek bir sözünüzle herkesin kaderini değişti...