Jimin
Sarayın kulvarlarında geziniyordum. Soyeon'a hissettiklerimi söyleyerek iyi mi etmiştim emin değildim. Başından beri beni sevmediğini biliyordum, bu yüzden bir karşılık beklemiyordum ama cevabını duymak ve hatta başkasını sevdiğini duymak...o kişinin de çok sevdiğim Jungkook olması...gerçekten canımı yakmıştı.
Sadece arkadaş...
O an sanki bu durumu pek önemsemiyormuş gibi davranmaya çalıştım çünkü bana acımasını istemiyordum ama aslında hiç iyi değildim. Sabahtan akşama kadar onu düşünen ben... nasıl onu unutmayı başaracaktım?
Yürümeye devam ederken boynumdaki yaram sızlama ya başladı. Üstünden zaman geçmesine rağmen yaralarım hâlâ ağrıyordu. Sanırım gerçekten zayıf bir vücuda sahiptim.
Odama doğru ilerlemeye devam ederken yolumun önünde biri olduğunu fark ettim. Kırmaşmadan bekleyen biri.
Biraz daha yakınlaştıktan sonra o kişinin şu an görmek istediğim son kişi olduğunu fark ettim.
Mina.
Bana olan hislerinden bahsettikten sonra onunla bir daha görüşmemiştik. Abime ihanet ediyormuş gibi hissediyordum...
En iyisi onu görmezden gelip geçmekti. Zaten Soyeon yüzünden aklım yeterince doluydu.
Minaya bakmadan yanından geçecekken tamda aynı hizaya geldiğimizde kolumdan tuttu.
"Jimin..."
Ona bakmadan tekrar ileriye gitmeyi denedim ama koluma sıkıca sarıldı ve beni kendine doğru çevirdi.
"Jimin lütfen beni dinle."dedi titreyen sesi ile.
Sesli bir şekilde iç çektim. Kaçmanın bir anlamı yoktu, konuşup anlaşıp bu konuyu sonsuza dek kapatmak en iyisi olacak.
"Ne diyeceksen çabuk de Mina, fazla zamanım yok."dedim sıkılmış bir şekilde.
Biraz gergin görünüyordu, sağ sola birkaç kez bakıp geri gözlerini benimkilere dikti.
"Ji-jimin...en son söylediklerimle seni rahatsız etmiş olabilirim ama... gerçek bu. Seni...seni sarayda ilk gördüğüm o günden beri, sana aşığım! Ve seni sevmeye her zaman devam edeceğim! Hiçbir zaman sana ihanet etmedim ve etmem!"dedi dolu gözlerle.
Şaşkınlıkla birkaç adım geriye gittim. Bu sözleri duymak beni hâlâ şoka sokuyordu.
"Mi-mina bunu bana nasıl söylersin? Sen...sen benim abimle evlisin!"dedim. Yüzümde büyük ihtimalle iğrenmişe benzeyen bir ifade vardı. "Bak, bütün bu olanları unut, bu ikimiz içinde en iyisi. Seninle bu konuyu her konuştuğumuzda abime ihanet ediyormuş gibi hissediyorum-"
"Ama ben onu sevmiyorum!!!"diye bağırdı.
O an ikimizde burada bizden başka birinin daha olduğunu anladık.
"Hyung.."
"..Hoseok..."
Hoseok hyung yanında bir torba ile birkaç adım uzağımızda bize doğru bakıyordu. Yüzündeki ifade tahmin edilemiyecek kadar karışık bir ifadeydi. Ne diyeceğimi, bu durumu nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim şey şu an ne kadar utandığımdı. Hoseok hyung beni terk ederse yanımda kim kalırdı?
Hyung aynı ifade ile bize doğru ilerledi ve gözlerini bana çevirdi.
"Mina, odana dön."
"Hoseok...ben-"
"Odana dön dedim!"dedi Hoseok hyung sesini yükselterek. Hâlâ bana bakarak konuşuyordu.
Mina biraz tereddüt eder gibi oldu, sonra bana tekrar bakarak uzaklaştı. Bense abimin bana baktığını bilmeme rağmen onun yüzüne bakamıyordum. En sonunda cesaretimi toplayıp gözlerine baktım ve konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Love|KTH
Fanfiction"Seni hep seveceğim Soyeon. Aşkımız sonsuz olacak ve tarih kitapları bizim büyük aşkımızdan bahsedecek. Sana söz veriyorum." ° ° ° ° Bazen dediğiniz bir şeyden yıllar sonra pişmanlık duyarsınız. Unutmayın, tek bir sözünüzle herkesin kaderini değişti...