Herşey hazırdı. Bir tek küçük odun parçasını itmek gerekti.
Tamam, ne yapacağımı biliyordum. Bir adım öne çıktım ve herşeyi durdurmalarını söylemek için ağzımı araladım. Ama ben tek bir kelime bile söyleyemeden bir ok arkadaki adamı vurdu...
Soyeon
Soğuk damlalar gittikçe daha hızlı bir şekilde yüzüme damlıyordu. Son bir kaç dakikam kalmıştı. Önümdeki insanlara baktım. Youra ve Jimini görebilmiştim.
Youra'nın yüzünden anladığım kadarıyla onlara inanmamıştı. Birbirlerimizi kısa bir süredir tanıyor olsakta bana güveniyor olması gülümsememe sebep olmuştu. Umarım kendini birşey yapamadığı için kötü hissetmiyordur. Annesi ile beraber evlerinde kalmak zorunda olduklarını duymuştum, zaten birşey yapamazdı.
Jimin, o da kendini suçlu hissediyor olmalıydı. Bana yardım edeceğini söylemesine rağmen birşey yapamamıştı. Ama sorun değildi, sadece beni görmeye gelmesi bile beni mutlu etmişti. Hiçbir kanıtım olmamasına rağmen bana inanıyor olması bana yeterdi.
Peki ya Jungkook? O neden gelmemişti? Ne dün, nede bugün. Bana inanmıyor olabilir miydi? Aslında ona hak veriyorum, bana inanması için bir neden yoktu. Bana inanmıyor olsa bile umrumda değildi, burda tanıdığım en iyi ve beni en çok mutlu eden kişilerden biriydi. Ama yinede gelmesi için bir umut bekliyordum...
Etrafa bakındığımda Taehyung'u gördüm. Utanmadan gelmişti birde. Zaten beni sevmediğini en başından belli göstermişti aslında. Ama yinede iyi biri olduğuna inanmıştım. Tabikide hata etmiştim. Neden ona güvenmiştim ki sanki? En sonunda yine onun yüzünden burdaydım.
Ve şimdi herşey bitmişti. Tek bir hareket ve bu dünyadan da gidecektim. Yine beklediğimden uzun yaşamıştım açıkçası. Arkamdaki adam ayağını üstünde durduğum tahtaya yasladı. Işte şimdi herşey bitecekti. Ama adam odun parçasını tam iteceği anda bir ok koluna saplanmıştı. Herkes okun geldiğini yöne doğru döndüğünde onu gördüm.
Jungkook. Sonunda gelmişti!
"Herşeyi durdurun!"diye bağırmıştı yanındaki kızı kendi önüne atarak.
Bu kız, bana birini hatırlatıyordu. Yeşil dikkat çekici gözleri vardı. Evet evet, şimdi hatırladım. Festival günü bana çarpan kızdı.
"Prensim, buna hakkınız yok. Böyle bir zamanda bizi durdurursanız, sizi de hainlerle iş birliği tutmaktan tutuklayabiliriz..."
Jungkook önündeki kızı saçından tutup kafasını kaldırdı.
"Söyle!"dedi sert bir şekilde.
"O-o suçlu değil, prensi ben zehirledim."dedi kız.
Ve kalabalıktan uğultular çıkmaya başlamıştı. Nasıl yani, bu kız...
"Sarayda çalışan bir hizmetçi. Buradaki ismi Hee Jin. Ama arada sırada ortalıktan kaybolduğu söylendi. Özeliklede geceleri. Yakın olduğu hizmetçiler ve oda arkadaşları da şahitlik edebilir. Gerçek ismi Lim Chaewon, ve bir çete ile birlikte çalışıyor. Anlat hadi."dedi Jungkook tekrardan kıza dönerek.
"Birkaç gün önce prensin yemeğini götürmeden önce yemeğine zehir kattım. Bu zehir etkisini birkaç gün sonra gösteriyor, bu yüzden kimse birşey fark etmedi. Planımız, önce veliaht prensi öldürüp, başa istediğimiz kişiyi geçirmek'ti. Ben zehiri verdikten sonra kaçacaktım ama daha iyi bir fikir bulduk. Suçu hain gibi gözüken birinin üzerine atacaktık. Seo Soyeon saraya yeni gelmişti ve herkes etrafta başıboş dolaştığını biliyordu. O geldikten sonrada sarayda saldırı olduğundan yine üstüne şüphe çekmişti. Prens Taehyung'da onu sevmediğinden tam aradığımız kişi bulmuştuk. Ve kralın en yakın adamının yeğeni olmasıda işimize yarayacaktı. Işler daha fazla karışacaktı. Zaten naif ve saf olduğundan kimsede ona inanmayacaktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Love|KTH
Fanfiction"Seni hep seveceğim Soyeon. Aşkımız sonsuz olacak ve tarih kitapları bizim büyük aşkımızdan bahsedecek. Sana söz veriyorum." ° ° ° ° Bazen dediğiniz bir şeyden yıllar sonra pişmanlık duyarsınız. Unutmayın, tek bir sözünüzle herkesin kaderini değişti...