Lisa-Pekala Lisa. Ama anlayamadığım bir şey var.
Lisa, burnunu çekip kızarmış gözlerini Wendy'e çevirdi. Wendy meraklı bakışlarını bir süre etrafta gezdirdikten sonra yumuşak bir sesle sordu.
-Yani Chaeyoung sana, onu reddettiğin için mi kızgın?
Lisa yanaklarından akan yaşlara rağmen gülümsedi. Chaeyoung, hiçbir zaman bu kadar sığ bir insan olmamıştı. Hikayenin buradan sonraki kısmı Lisa için bir utanç kaynağıydı.
-Lisa?
Lisa ani bir hareketle ayağa kalkıp başını iki yana salladı.
"Hayır, sebebi bu değil." dedi gülümseyerek. Ama titreyen sesi onu ele vermişti. Biraz daha burada kalırsa sessizce ağlamayı bırakıp hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktı.
Wendy anlayışla başını sallayıp ayağa kalktı. Ellerini Lisa'nın omuzlarına yerleştirdi.
-Pekala. Bugün için bu kadar yeterli. Lisa, iyi gidiyorsun. Geçmişinle yüzleşecek cesareti toplamış olman, çok gururlandırdı beni.
Lisa, ellerini gözlerine bastırıp başını salladı. Wendy'nin en çok bu yönünü seviyordu. Ağladığı zaman onu teselli etmeye falan çalışmıyor, sadece dinliyordu.
"Haftaya görüşeceğimizi bildiğim için sormuyorum." diye devam etti Wendy.
Lisa, yine de Wendy'nin ses tonundaki ince merakı fark etmişti. Elleriyle gözlerini silip hafifçe burnunu çekti.
-Geleceğim, merak etme.
Wendy başını sallayıp memnuniyetle gülümsedi. Lisa da bu gülümsemeye karşılık verip adımlarını dış kapıya yöneltti.
Wendy'e son bir kez el sallayıp dışarı çıktı. Temiz havayı içine çekti. Daha fazla ağlamayacağından emin olunca hafifçe iç çekip yürümeye başladı.
Kötü haber, hava soğuktu ve Lisa ağladığı için zaten akan burnunun daha da fazla akmasını istemiyordu. Chaeyoung'ın yanına sümüklü böcek gibi mi gidecekti?
Başını iki yana sallayıp cebinden telefonunu ve mendilini çıkardı. Çok da kötü görünmüyordu, en azından tahmin ettiği kadar kötü değildi.
"Tebrikler Lisa, makyajını akıtmadan nasıl ağlayacağını iyi biliyorsun. Büyük başarı doğrusu." diye geçirdi içinden.
Kendiyle alay etmek son zamanlardaki favori aktivitelerinden biriydi.
Adımlarını hızlandırıp kütüphanenin büyük kapısından içeri girdi.
Dışarıdaki buz gibi soğuktan sonra sıcak hava iyi hissettirmişti.
Birkaç saniye masaları süzdükten sonra gülümseyerek en sondaki masaya doğru ilerledi.
- Geç kaldın, tam 7 dakika... Hey, grip falan mı oldun sen?
Lisa, Chaeyoung'ın hafif endişeli çıkan sesine karşılık neşeyle gülümsedi.
- Sümüklü böcek gibi göründüğümü daha nazik bir şekilde ifade edemezdin cidden. Ayrıca sen benim için endişelendin mi?
Chaeyoung, bakışlarını yere indirip hafifçe boğazını temizledi.
- Hayır, yani hastaysan maske falan taksaydın diye söyledim. Hemen yanlış anlıyorsun sen de. Biliyorsun hasta olmamamız gereken bir dönemde...
- Tamam Chaeyoung, evet. Hasta olursak proje aksar, tamam.
Lisa, montunu çıkartıp sandalyenin arkasına astıktan sonra oturup büyük bir dikkatle çantasından kağıtları çıkarttı.
Büyük bir gururla kağıtları Chaeyoung'a uzatıp arkasına yaslandı ve sarışın kızın vereceği tepkiyi beklemeye başladı.
Tam da beklediği gibi Chaeyoung kocaman açtığı gözlerini bir kağıtların bir Lisa'nın üzerinde gezdirdikten sonra konuşmaya başladı.
- Lisa ama bunlar.. Çok ayrıntılı ve proje planımızda olmamız gereken yerden de ilerdeyiz...
Ardından kağıtları bırakıp Lisa'ya doğru eğildi ve mahcup bir ses tonuyla devam etti.
- Bunlar için çok çalışmış olmalısın.
Lisa kollarını önünde bağlayıp keyifle gülümsedi. Evet, çok çalışması gerekmişti ki bu Lisa için epey zor olmuştu ama Chaeyoung'ın yüzündeki gülümseme için değerdi.
-Ruh halimi düzeltmeye başladığın gibi notlarımı da düzelteceğe benziyorsun Chaeyoung.
Ardından kırdığı potu fark edip hafiften panikledi. Chaeyoung'ın yanında ona hala depresyonda olduğunu fark ettirecek şeyler söylememeliydi. Yani ruh halinden falan bahsetmese iyi olurdu.
Bu yüzden kendinden emin bir şekilde gülümseyip devam etti.
- Bana iyi geldiğini biliyorsun değil mi?
Chaeyoung vücudundaki tüm kanın yanaklarına hücum ettiğine emindi, kıpkırmızı olduğuna da. Bakışlarını aşağı çevirip birkaç kez öksürdü.
- Benimle böyle konuşmaman gerektiğini daha kaç kere söyleyeceğim?
Lisa küçük bir kahkaha attı.
- Tamam, tamam. Seni utandırmak için söylemedim.
Chaeyoung, arkasına yaslanıp bakışlarını önündeki kağıda çevirdi.
"Pekala, benim kısmıma da bir göz atalım. Daha sonra yeni bir proje planı oluştururuz." dedi asabi bir ses tonuyla.
Lisa kollarını masaya dayayıp hevesle başını salladı.
- Çalışalım diyorsun yani, pekala. Bana uyar.
Jennie
- Bunu daha ne kadar tartışacağız? Sarhoştum diyorum.
Jennie, elini dolan gözlerine bastırdı. Jisoo'nun evine ikinci gelişinin böyle bir sebepten olduğuna inanamıyordu.
Jisoo, elini sinirle saçlarının arasından geçirip derin bir nefes verdi. Ardından sakin olmaya çalışan bir sesle devam etti.
- Bak Jennie, ne yapmak istediğini bilmiyorum ama unut gitsin tamam mı?
Jennie ellerini iki yana açıp inanamayan gözlerle Jisoo'ya baktı.
- Beni öptün! Dün gece, partide, aramızda herhangi bir yakınlaşma bile olmamışken durup dururken gelip beni öptün. Farkında mısın?
Jisoo endişeli gözlerle Jennie'ye baktı.
- Nayeon'a söylemeyeceksin değil mi?
Jennie, kendini koltuğa atıp başını ellerinin arasına aldı. Kendini fazlasıyla kötü hissediyordu.
Ardından kısık bir sesle sordu.
- Umrunda olan tek şey bu mu?
Jisoo, bir süre öylece ne yapacağını bilemeden ayakta bekledi. Daha sonra Jennie'nin önünde çömelip anlayışlı gözlerini önünde duran güzel yüzde gezdirdi.
- Özür dilerim. Gerçekten çok sarhoştum ve bir anlık çekimle oldu. Jennie, lütfen. Böyle bir hatanın ilişkimi mahvetmesini istemiyorum.
Jennie ayağa kalkıp hırsla itti önündeki kızı. Çıkışa doğru ilerlerken sinirden ve üzüntüden aklını kaybedebilirmiş gibi hissetti kendini.
- Sen ve o lanet ilişkin umrumda bile değilsiniz. Sakın bir daha karşıma çıkayım deme Kim Jisoo.
Ice Queen final yaptığı için bu hikayeye ve Crying Room'a daha sık bölüm atmaya çalışacağım. Yorum yapmayı unutmayın, sizi seviyorum 💖
