Merhaba arkadaslar. Böyle not yazmayı sevmesemde kendimi buna mecbur hissediyorum. Çünkü bölümler gec geliyor diye şikayet ediyorsunuz. Bilgisayardan yazma imkanım olmadıgım için telefondan yazıyorum ve parmagımda bir sakatlık oldugu icin yazarken çok zorlanıyorum. O yüzden biraz geç geliyor. Bana bu bölümü yayımlamamda yardımcı olan EBRAR DİRGİN'e medya eklememde yardımcı olan BÜŞRA YURTER'e ve beni çok motive eden en iyi takipçim ÜLKERNUR'a çok teşekkür ederim. Ayrıca ikinci bölümden itibaren multimediaya oyuncuları ekledim ve kim olduklarınıda yazdım.
Multimediada Savaş var.
İyi okumalaaaar :)
Sabah soğukluğunun verdiği huzura bir anda gölge düşmüştü. Dün gece barda gördügüm yakısıklı çocuk karsımda duruyordu. Onun gibi birinin burda olması şasırtıcıydı. Çünkü dün inceledigim kadarıyla çok zengin görünüyordu. Kıyafetlerinin çok pahalı oldugu bir bakışta belli oluyordu. O clupte takılanlar zaten zengin insanlardı. Biz hariç tabi. Biz sadece paramızı aylarca biriktirdigimizde anca gidebiliyorduk. Bazılarının her gün gittigi mekana biz yılda iki kez anca gidebiliyorduk. Hayat işte. Ayrıca dün clubun çalışanları çocuga cok ilgili davranmıslardı. Demek ki oraya sık sık gidiyordu ki tanınıyordu. Yani öyle zengin insanlar böyle basit, küçük yerlere pek takılmazlardı.
Şaşkınlıgımı bir kenara bırakıp "Merhaba" dedim.
Tonlamamda "Senin burda ne isin var? Gidip babacıgınla golf oynayıp bir haftalıgım degerindeki içkilerden yudumlaman gerekmiyor muydu ?" sorusu gizliydi ve anlamasını bekliyordum.
Belkide o kadar zengin degildir diye düsündüğümde çaprazıma park edilmis arabayı ve böyle bir seyin bu mahalleden birine ait olma olasılıgınıda düsününce onun gerçekten zengin bir hayat yaşadıgını kafamın icinde onaylayıp parasızlıgımıza bir kez daha küfür ettim.
"Tanışmadık ben Savaş." deyip gülümsedi. Cürretine ve özgüvenine kızsamda kendine güvenen insanları severdim. Normalde olsa "Tanısmak isteyen kim?" deyip masadan kalkardım. Sanırım bu yüzden hic dogru düzgün bir ilişkim olmamıstı. Ama şuan bu huzurlu ortamın havasını kacırmak istemiyordum. Bu saatler benim kendimi en iyi hissettigim saatlerdi. O yüzden "İrem." deyip gülümsedim. Ama yinede masama izinsiz oturdugu icin kızgındım hala .
"Kağıt kalemin var mı?" diye sordum. "Hayır. Neden sordun? Lazım mıydı?" dedi.
"Neyse o zaman bosver. Telefon numarası yazacaktımda." dedim umursamazca. Gülümsedi. Yüzünde "Vay be bu kadar kolay olacagını tahmin etmemiştim." gülüşü vardı. Elini cebine soktu. "Söyleyebilirsin hemen kaydedebilirim." dedi telefonunu cıkarırken. "Bir saniye." deyip bende kendi telefonumu cıkardım.
"Numaranı ezbere bilmiyor musun ?" deyip şaşkınca gülümsedi. Ama daha çok dalga geçer gibi bir gülümsemeydi bu.
Numarayı nihayet buldum ve söyledim. "Tamam çaldırıyorum kaydet." dedi arama tuşuna basarken. Neydi adı? Savaş. Ah bu benim isim problemlerim. Hemen hemen hiç yeni biriyle tanısmadıgım icin hayatımdaki yeni isimlere çok zor alısırdım.
Savaş'ın telefonundan arama sesi duyuluyordu. İkinci calısında telefon acılınca yüzü yine şaşkın bir ifade aldı . İster istemez güldüm. O açılan telefonu kapatırken "Bir arkadasımın göz doktoru. Sanada tavsiye ederim. Baksana tüm masaların boş olduğunu görmeyip benim yanıma oturdun. Ciddi bir göz problemin olmalı." dedim. Bu defa yüzündeki gülüş sinirliydi. Bir kaç saniye sustu ve o sıra onu inceleme fırsatım oldu. Yakışıklıydı. Beyaz teninin üzerindeki dagınık, uzun, koyu renkli saçları çok güzeldi. Ayrıca gülüsü insanı dünyadan koparacak cinstendi. Kısa ama etkili. "Sadece tanışmak istemistim." dedi kekeleyerek. "Tamam tanıstık. Artık gidebilirsin." dedim sinir bozucu bir gülümsemeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessiz çığlık
Mystery / ThrillerÇok sey ögrendim. Hiç bir seyin göründüğü gibi olmadığını ögrendim. Kimsenin verilen hic bir degeri haketmedigini öğrendim. Her gülüşün arkasında bi sahteligin oldugunu öğrendim. Biri sana "bana güven. derse asla güvenmemen gerektigin kisinin o oldu...