Çocuğu bir odaya aldıklarında hala ateşliydi. Bacaklarına eklem yerlerine ve alnına sürekli ıslak bezler koyduruyorlardı. Bense üzerimde ki gerginliği hala atamamıştım. Ben arabanın içindeyken Giray neredeydi? Ve savaş oraya nasıl gelmişti hiç bir fikrim yoktu. Savaş şimdi yatış işlemlerini halletmeye gitmişti. Onu yanımdan kovamıyordum çünkü beni o adamın elinden o kurtarmıstı.
Odanın kapısı açıldıgında kafamı çevirmeye üşensemde çevirdim. Odaya gelenin Giray oldugunu gördüğümde cidden kafayı yeme noktasında oldugumu anladım. Yoksa gözlerim mi bozuktu?
"Giray? Senin ne işin var burda? Orda nereye kayboldun?" diye sordum hızla. Giray yanıma gelirken " Vay adımı biliyorsun. Ayrıca hangi hakla bana hesap soruyorsun? Sanane? İstedigim zaman ortadan kaybolup istedigimde ortaya çıkarım."dedi. Bunun derdi neydi böyle? Bu cocugun kesinlikle psikolojik sorunları vardı.
"Hesap sormadım. Sadece merak ettim. İster cevap ver ister verme ama ne soracagima sen karar veremezsin." dedim sinirle o ise dediklerimi sanki hiç duymamış gibiydi. Yanıma oturdu. ''Çocuk iyi mi?'' diye sorduğunda verebileceğim tek cevabı verdim. "Bilmiyorum."
Yüzüne baktığımda bir kaç morluktan başka bir şey yoktu. O adamlara göre durumu çok daha iyiydi. Bir an ona sert çıktıgımı düşündüm sonuç olarak benim için kavga etmişti.
Ne saçmalıyorum ben? Tabi ki de benim için kavga etmemisti. Sadece onun yanındaki bir kızdım. Baska biri olsaydıda yine aynı şeyi yapardı büyük ihtimalle. Yinede ona bir teşekkür borçluydum.
"Teşekkür ederim. Yani sen olmasaydın belki de..." dediğimde "kim olsaydı aynı şeyi yapardı diyemem. Evet gerçektende bana bir teşekkür borçlusun" dedi.
Uyuz.
Zaten susturmasaydı teşekkür edecektim buda neyin nesiydi şimdi?
"Bana bir can borçlusun garip kız. Hem kimsin sen? Bu çocuğu nasıl buldun? O evde yaşlı bir kadından başkası yaşamazdı. Oda 2 gün önce öldü." deyince ürperdim. Öldüğünü zaten biliyordum. Uzun bir sessizlikten sonra cevap vermememe kızmış olacak ki yanımdan hızlıca kalktı. Kapıdan çıkarken adımı hala söylemediğimi hatırlayınca "adım İrem!" diye bağırmak aklıma gelsede vazgeçtim. Ne demişti bana; "garip kız" bunu sevmiştim.
Son günlerde yaşadığım olayları düşündüğümde her şeyin bir rüya, hatta bir kâbus olduğunu düşündüm. Her şey inandırıcılığını yitirmişti çünkü. İşe 5 dakika bile geç gitmeyen ben bugün işe gitmemiştim. Hem de habersiz. Bu bile hayatımın yolunda gitmediğinin büyük bir habercisiydi benim için. Düzenli bir hayatı olan her zaman geç uyuyup erkenden kalkan bir tiptim ben. Ama şimdi küçük bir kız tarafından yönlendiriliyordum. Ayrıca küçük dediğim kız beni tek eliyle sürükleyebiliyordu. Delirdim mi bilmiyorum ama sonuç olarak bu hastane odasında küçük bir veletle tek başımaydım ve ne yapacağımı ciddi anlamda bilmiyordum. Ama bildiğim kadarıyla çocuğun kimsesi yoktu. Buradan çıktıktan sonra ne yapacaktı? Oda mı "yetiştirme yurdunun kaderi yırtık sayfalara, kurşun kalemle yazılmış çocuklarından" olacaktı. Eğer öyleyse kim bilir başına ne belalar açacaktı? kim bilir kaç kavgaya karışıp kaç kez erkek olduğu halde tacize uğrayacaktı? Oradan çıkana kadar kim bilir kaç kere intihara kalkışacaktı? Belki de sadece böyle bir şeye kalkışmakla kalmayıp öldürecekti kendini. Ama buna izin vermezdim kaç kez şahit olmuştum bunlara. Yatağında ölü bulunan birilerini görmeye bile alışmıştım artık. Ama şimdi bunu engelleyebilecekken onu asla yalnız bırakmamalıydım.
Sırf bu yüzden her hafta yetiştirme yurduna gidiyordum. Bana o berbat günlerimi hatrırlatsada onlara biraz olsun umut vermek beni mutlu ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessiz çığlık
Misteri / ThrillerÇok sey ögrendim. Hiç bir seyin göründüğü gibi olmadığını ögrendim. Kimsenin verilen hic bir degeri haketmedigini öğrendim. Her gülüşün arkasında bi sahteligin oldugunu öğrendim. Biri sana "bana güven. derse asla güvenmemen gerektigin kisinin o oldu...