Bölüm 11

951 46 3
                                    


Eylülün ikinci haftası derslerim başladı. Bu yeni hayatımın rutinine alışmam oldukça kolay olmuştu. İlk haftadan sonra her şey düzene oturmuştu. Sanki yaşadığım tüm olaylar hiç olmamışçasına geçmişte kalmıştı.

Ettiğim yeminden sonra Alex'in ağzından birkaç defa laf almaya çalışmıştım ama hesaplarım tutmamıştı. Bana başka bir bilgi vermeyi reddetmiş öğrendiğim şeyleri de unutmamı ya da hafızamın derinliklerine gömmemi salık vermişti. Bu konuda kesinlikle çok katıydı.

O kurtların neden bana saldırdığı hala bir muammaydı. Güç objeleri konusunda da bir ilerleme kaydedememiştim. Etrafımda ki bu işe dahil olan herkesi- Alex ,Liam, Rose ve Eva- defalarca sorgulamış, ancak en ufak bir yanıta ulaşamamıştım. Alex'in bana verdiği tek bilgi Logan'ın araştırdığı ve bir sonuç elde etmesi halinde beni bilgilendireceğiydi. O günden beri yeni bir saldırı olmamıştı. Bu sessizlik beni bir anlamda korkutuyordu. Lykaonlar onlara emrettiğim şekilde bir daha geri dönmemişti. Ama bu başkalarının peşime düşmeyeceği anlamına gelmiyordu. Tek fark güçlerimin onlar üzerinde bir çeşit kontrol yarattığını öğrenmem ile birlikte eskisi kadar endişeli değildim. Ama hala güçlerimi kullanmak konusunda yeniydim. Bir daha bir saldırı olduğu takdirde, Lykaonları kontrol edip edemeyeceğimi bilmiyordum. Güçlerim hala bir muammaydı. Bazen son gaz ortaya çıkıyorlar, bazense ortadan tamamen kayboluyorlardı. O yüzden tedbiri elden bırakmamam gerektiğinin oldukça bilincindeydim.

Üniversite hayatı ise bambaşka bir konuydu. En çılgın hayallerimin bile ötesindeydi. Yıllar süren izolasyondan sonra kendimi bambaşka bir ortamda bulmuştum. Sanki bu dünya kendi başına yaşayan canlı bir organizmaydı. Her yerde sürekli olarak hayat vardı. Alex, Rose, Eva ve Liam'dan başka arkadaşlarda edinmiştim. Oryantasyon haftasında Louisa isimli bir kızla tanışmıştım. Ama kendisine Lulu demem konusun da ısrar ediyordu. Deli dolu, neşeli ve sıcak bir kızdı. Oda benim gibi Arkeoloji bölümüne yeni başlayacaktı.

Hayatımla ilgili tek problemim arabam olmamasıydı. Arabam olmadığı için okula her gün Alex ile birlikte gidip geliyorduk. Şimdilik idare ediyordum ama acil olarak bir araba edinmem gerekiyordu. Alex'e yük olmak istemiyordum. Dersi olmadığı günlerde bile benim için erken kalkıp beni okula bırakıyordu. Bu da her gün aramızda standart hale gelen bir atışma konusu haline gelmişti. Bana aldıkları araba hala kapının önünde dokunulmamış olarak durmaktaydı. Alex her seferinde anahtarı gözüme sokuyor bugün okula kendi arabamla gidebileceğimi söylüyordu. Bense o arabaya binmektense yürümeyi tercih edeceğimi söyleyip yürümeye koyuluyordum. Alex ise her seferinde beni kolumdan sürükleyip arabasına bindirip okula bırakıyordu. Hatta kolumdan sürükleme işini son günlerde daha yaratıcı hala getirmeye başlamıştı. Ondan kaçmaya çalıştığım seferler de beni kovalayıp mağara adamı gibi omzuna atıp arabaya bindirdiği de olmuştu. Artık bir rutin haline gelen bu atışma günlük hayatımızın eğlenceli bir parçası haline gelmişti. O yüzden arabayı satmaya henüz yeltenmemiştim ama yakın zamanda çözmem gereken bir problem olarak aklımın köşesine yazmıştım.

Ekim ayı gelip çattığında havalar yavaş yavaş soğumaya başladı. Sonbaharın kendi içinde bir güzelliği vardı. New Hampshire'ın doğası sonbaharın tüm güzelliğini vurguluyordu. Tüm ağaçlar turuncunun bin bir türüne dönüşmüştü. Büyülü bir ortamdı. Küçük kasabamızın dükkanları cadılar bayramı süslerini çıkarmaya başlamıştı. Butik kahve dükkanlarından yayılan tarçın kokuları tüm duyularımı adeta cezbediyordu.

O sabah diğer sabahlarda olduğu gibi Alex ile okula gitmek üzere ana evin girişinde buluştuk. Alex ikinci sınıfa gidiyordu. Ancak kendini tanımladığı üzere haylaz bir öğrenci olduğundan bir alt sınıftan aldığı iki ders vardı. Bu derslerimiz ortaktı. Bugün birlikte gireceğimiz derse iki saat kadar vardı. Erken buluşup en sevdiğim kahve dükkânı olan Mugs'a gidecektik. Burası birlikte gittiğimiz ilk kahve dükkanıydı ve harika muffinleri vardı.

KUZEY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin