Bölüm 12

959 44 2
                                    

Telefonumun sesi adeta beynimde yankılanıyordu. Gözlerimi açmadan el yordamıyla telefonumu yatağın yanında ki komodinimden alıp kulağıma götürdüm. Lulu'nun heyecanlı sesi kulaklarımı doldurduğunda istemeden de olsa güne başlamış oldum.

"Aurora neler olduğuna inanamayacaksın. Emerson'a başka bir iş teklifi gelmiş. Duyduğuma göre Harvard'mış. O da gitmiş. İnanabiliyor musun? Gitmiş!"

Yüzümü buruşturarak, telefonu kulağımdan biraz daha uzaklaştırdım. Lulu'nun heyecanla dolup taşan sesi adeta kulak zarımı titretmişti. Yavaşça yatağımda oturur pozisyona gelerek yarı baygın bir sesle "Ne güzel" diye yanıt verdim. Hala ayılamamıştım.

"Ne güzel mi? Aurora beyninin içine su mu kaçtı senin? Dediklerimin herhangi bir kısmını algılayabildin mi acaba? Emerson git-miş!" Son kısmı heceleyerek söylemişti. Söylediklerini sonunda idrak edebilmiştim. Ama Profesör Emerson'ın okuldan ayrılmasının benim için kutlanacak bir yanı yoktu doğrusu. Biraz acımasız olsa da bence iyi bir eğitmendi. Umarım yerine gelen kişi aynı kaliteyi tutturabilirdi.

"Evet Lulu senin adına sevindim. Şimdi izin verirsen ders için hazırlanacağım" diyerek telefonu suratına kapattım. Telefonumun saatini kontrol ettim. Dokuza geliyordu. Hazırlanıp okula gitmeliydim. Sonrasında da işe gidecektim. İşteki ilk günümdü. Bugün güzel bir gün olacaktı.

Bugün dersler oldukça hareketli geçmişti. Haberler okulda bir yangın hızıyla yayılmıştı. Herkes Emerson'ın gidişinden bahsediyordu. Profösörüm adına üzülmüştüm. Okuldan ayrılışı bölüm öğrencileri için adeta bir şenlik havası estirmişti. Eğitmen olsaydım yokluğumun öğrencilerim arasında bu derece bir neşeye sebep olmasını kesinlikle istemezdim.

Sırada ki derse giderken, Alex el sallayarak Lulu ile yanımıza geldi. Onu sabah beni okula bıraktığından beri görmemiştim. Bugün dersi olmadığından okulda boş boş geziyordu.

"Alex, neden kütüphanede değilsin?" dedim yatılı okul öğretmeni sesimle.

"Neden? Kütüphane de mi olmalıydım?" diye sordu neden bahsettiğimden haberi yokmuş gibi.

"Yaklaşan bir sınavın yok muydu senin?"

"Neahh. Önemli bir sınav değil. Hallederim. Emerson'ın gidişini kutlamak daha öncelikli" dedi pişkin pişkin sırıtarak. Gözlerimi devirdim.

"Üst sınıftan çocuklarla bir şeyler planlıyoruz. Tom'un evinde ufak bir hoşça kal partisi." Emerson'ın gidişi için resmen bir parti düzenliyorlardı! Yargılayan bakışlarımı görmezden gelerek "Siz kızlar katılmak ister misiniz?" diye sordu.

Lulu'nun suratı bu teklif karşısında hevesle parlamıştı. Ona öldürücü bir bakış attıktan sonra Alex'e döndüm.

"Tabii ki de gelemeyiz. Senin gibi tembel olmayan insanların derse yetişmesi gerekiyor. Gidelim Lulu" dedim. Onu neredeyse sürüklemem gerekmişti. Lulu'nun Alex'e kurtar beni bakışı attığı da gözümden kaçmamıştı.

Sonun da bugünlük tüm dersleri bitirdiğim de işe gitmek üzere Lulu'dan ayrıldım. Onun muhtemelen hala devam etmekte olan partiye katılacağındansa neredeyse emindim. Öğrenciler partilemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu doğrusu. Gündüz vakti, ders saatinde parti. Hayata ve eğitimlerine karşı bu derece sorumsuz olmaları hayret vericiydi. Annem olsa bu tutumum karşısında koltukları kabarırdı kesin. Ona gurur verecek bir davranışta bulunmaktan hoşlanmasam da annem içime sandığımdan fazla işlemişti. Onun gibi biri olmamak için ne kadar çabalarsam çabalayayım, giderek ona benziyordum. İstesem de istemesem de kan çekiyordu herhalde. Kendi kendime iç çektim.

Kafam da bu düşüncelerle, yürüyerek küçük vintage butiğe ulaşmam on dakikamı aldı. Bu da burada çalışmanın başka bir avantajıydı. Kampüse oldukça yakındı. Mutlulukla iç çekip dükkânın kapısını açtım. Kapının açılmasıyla titreşen deniz kabuklarından yapılmış çanın sesi kulaklarımı doldurdu. Burası her şeyiyle sevimli bir yerdi.

KUZEY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin