Namjoon hoş bir oğlandı.
Asma dalı gibi omuzlarından usulca akan sütlü kahve saçların, ok gibi kirpiklerin, yay gibi kaşların, çikolata gibi tenin bütünüyle oluşturduğu haşmetli mi haşmetli görüntüsüyle, derhal aşık olunmalık, aman allahım bu neyle sevdadır diyerekten feryat figan çöllere salınmalık, düşülecek romantik pusuların ağa babası, kendimizi tapınakta sanmamıza vesile olan bu oğlan, bir edepsiz adapsız, bir arsız sınırsız, bir hudutsuz ve yolsuz yordamsızdı ki, dokuz canımı birden sıkmakla yetinmiyor zatı şahanemin nazende ruhunda anksiyetik fırtınalar koparıyor, efendime diyeyim afakanlar bastırıyordu.
Dokuz canıma birden, aynen.
Yüreği aya benzeyen Taehyung ve de doğal olarak onu takip eden Jungkook sabahın erken saatlerinde ilimin köklü ve kutsal yuvasına yol almışken, ben ve nazende ruhum, pier lotinin ağabeyi hıyar loti Namjoon abimizle muhatap olmak durumundaydım. Kum kabımı banyonun önüne koymadan söz konusu mekanı kırk dakikalarca işgal etmesinin onun gibi bir beyefendi için hiç yakışık almadığını ve ardından yerleri kurulamadığı için de ıslak zemine basmamın benim açımdan hayli zorlayıcı olduğunu lisani münasiple anlattım. Bakın dostlarım, yeminler olsun ki denedim, lakin gelin de görün ki, götü kalbinden güzel Namjoon zatı şahanemi sadece kıyafetlerine işediğimde kaale aldı.
Dalavere piyasasını tek parmağıyla döndüren Namjoon, normal şartlarda sabrının sınırlarını zorlayan ve birçok kez kaba saba laflar etmesine sebep olan hamlemi daha az önce yinelemiş olmama rağmen, karşımda hık etmeden yaklaşık onbeş dakika oturduktan sonra; "Sen sevmiyorsun beni he" dedi.
"Aşk olsun şekerim" diye mukabele ettim anında, "bizim öyle sevmediğimiz pek kimse yoktur"
Böyle dedim zira beni bilirsiniz; genç, hoyrat, çakı gibi yüreğim ve fırtına gibi fıtratıma rağmen kalp kırmaktan da gönül yıkmaktan da hazetmem. Fakat lafı dolandırıp karşımda iyice kabaran oğlanı da şımartacak değilim nihayetinde.
"He kalbimize biraz serin gelen vardır o ayrı." anlamadı tabii, anlar mı hiç? Anlamadı elbet.
"Yani tamam minik dostum biraz sert bir başlangıç yaptık yapmadık değil, yapmadık dersek allah çarpar"
Aha düştü gene çenesi, bu dostumuz ne zaman sen beni sevmiyorsun he diye konuşmaya başlasa susması için aşırı radikal bazı durumların mevzu bahis olması gerekiyordu. Geçen sefer Jungkook kolunda sargıyla gelene kadar susmamıştı. Ders mers hak getire zaten de, date falan da mı eylemiyordu bu oğlan? Halbuki nazarımda uyandırdığı ilk intiba bu tarz mevzularda hayli aktif olduğuydu. Hepimiz şahit olduk. Olmadık mı? Yürüyen chanelin, hiçbir topuk şıkırtısının bu kadar davetkar olamayacağı topuk şıkırtısı hala beynimin bir köşesinde.
Bu arada evet kalbimizin ilk çarpıntısı Jungkook, birkaç hafta evvel kolunda sargıyla belirivermişti. Çok zor ve acılı bir deneyimdi sevgili dostlarım, orada olmamanız ne şans ama.
Taehyung bir meseleden dolayı aile evine uçalı henüz bir ya da iki gün olmuştu "antrenman biraz yolundan saptı" dedi kalbimizin en fiyakalı odacığı Jungkook, Namjoon beklenenden biraz fazla telaş edince.
Evet, Namjoon beklenenden hayli fazla telaş etti, koçu falan aramaya kalktı "ne bu oğlanın hali" diye.
Ayarsız herif.
Neyse ki aramadı. Jungkook'a göre neyse ki. Bana göre ise, tüh. Zira hakketen neydi bu oğlanın hali böyle? Her allahın günü yüzü gözü yara içinde geliyordu zaten, şimdi bir de kol bacak mı girmişti işin içine? Anacığı babacığı yoldan mı bulmuşlardı mis gibi oğlanı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Yürekli Hayatımızın Delikanlı Çağı
Fanfictionİşte, iyi yürekli hayatımızın en delikanlı çağı bir akşam üstü böylece başlıyordu.