Hepimiz biliriz ki kalp kırığı mevzusunun dünyanın toz bulutu olduğu zamanlara dayanan bir mazisi var.Dünya bir toz bulutuydu ve en amiyane tabirle tanrıya rahat batmıştı, bundan mütevellit durup dedi ki; e iyi madem ademi yaratayım. Melekler elbette ki bu durumdan memnun değillerdi ama işte bilirsiniz, tanrıya da öyle höd zöd yapılmıyordu.
Nihayetinde tanrı bildiğini okudu ve ademi yarattı. Ardından bir de tutup dedi ki; haydi secde edin. Şeytanın tepesi attı tabii, bir miktar da kalbi kırıldı, etmedi secde.
İşte tam da orada milyon yıllık olay patladı gitti. Tanrı dedi; vay efendim ben yarattım onu niye secde etmedin? Öbürü dedi; ben ateşten yaratıldım ondan üstünüm. E tanrı bu, tavrı sert olur. Çık git o zaman cennetten dedi ve işler iyice çirkinleşti. Vay efendim insanları hep saptıracağım yoldan hep dedi ve çekti gitti şeytan.
Sonrası işte adem elmayı yedi, dünyaya gönrerildi şeytan dediğini yaptı insanlar delirdi derken dünya bu boktan halini aldı. Fakat konumuz bu değil. Konumuz Taehyung'un çok güzel bakan gözleri de değil, fakat laf geldi madem es geçmeyelim.
Taehyung çok güzel bakıyor, böyle çipil çipil. Ama Namjoon'a.
İşte konumuz tam olarak bu; Taehyung'un Namjoon'a çok güzel bakan gözleri ve Jungkook'un kalp kırığı.
Dertlerin şahanesi Taehyung o gün annesini özlemişti, şimdi üstünden yaklaşık elli iki ay falan geçti fakat o gün anneler günüydü ve dedi ki; hafta sonu eve gideceğim ben.
Namjoon, ki bu günlük sinirime dokunacak her hangi bir devinimde bulunmamıştı, şöyle bir bana baktı bir de yakışıklı ve daima siyah giyinen canım ciğerim Jungkook'a, ki zatı şahanem o sırada efendi efendi patimi yalamakla meşguldüm. Tuttu dedi ki; ben de eve gidecektim, giderken bırakırım istersen seni.
Ay ne masum, biz de yedik.
Fikrimin ince gülü Jungkook'un kalbini kıran o güzel bakış, hani çipil çipil olan, işte tam o an gerçekleşti. Üzülme annem dedim yattığım yerden yaralı ceylanıma. İntikamını alacağım.
Ben intikam yeminleri edip alnıma koyun kanı sürerken bütün bakışlar bir anda üstümde toplandı. Ne yalan diyeyim, genç, delikanlı ve zıpır kalbim biraz hoş oldu fakat musibetin altın çağı Namjoon'un da baktığı gerçeğini idrak edene kadar.
Yakışıklı bir abimiz radyodan ağrı, yağma yağmur şemsiyem yok diyordu, şu an ile çok alakasızdı fakat içime bir yerlere yıldırım gibi hızlı ve ansız inen aydınlanma dolayısıyla hissettiğim kalp kırığına biraz iyi gelmiş gibiydi.
Odadaki herkes, ayım ışığım ve güneşim Taehyung, genç çevik atik ve de yakışıklı Jungkook ve işte Namjoon bana bakıyordu. Çekip çıkacaklardı kapıyı fakat ben vardım. Nereye öyle topla çantayı çek git, durum el vermiyor.
Söz konusu durum da benim işte.
Kendimi bir an külfet gibi hissedecek oldum, belki de, bu ilk terk edilişim değil diyerekten yol alma vaktim gelmişti artık.
Bu civarın en hoş oğlanı Taehyung'un beni de yanında götürmeye dair cümlesi, şehrimizin haysiyetsizlik açığını kapayan Namjoon tarafından hışımla kesildi, zira Namjoon'un yatağına kılına kıyafetine çerine çöpüne işeme huyum yüzünden tutuştukları çetrefilli bir kavgadan henüz çıkmışlardı. Hem yağmurum hem gökkuşağım Taehyung, beni, adapte olamadı yoksa mis gibi terbiyeli hayvan şeklinde savunmuştu. Esasında hayır ne münasebet? Adaptasyon; yemek buldun ye dayak buldun kaç mottosuna baş koymuş şahsımın diğer adıydı fakat gönlümüze düşen ilk glitter tanesini de mahcup edecek yalancı çıkaracak değildik. Evet dedim efendi efendi patimi yalarken adapte olamadım yoksa mis gibi terbiyeli hayvanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Yürekli Hayatımızın Delikanlı Çağı
Fanficİşte, iyi yürekli hayatımızın en delikanlı çağı bir akşam üstü böylece başlıyordu.