Cadılar Ağlamaz

12 1 2
                                    

 Kilisenin çanları çalmaya başladığında, yaşlı hizmetçi Andrea Typera, küçük kızın başını hafifçe okşadı. Yemekten arta kalan boş tabakları yanına alarak malikâneye geri döndü. Bir ara duraksadı ve kapıyı arkasından kilitlemeyi unutup unutmadığını kendi kendine sordu. Çok geçmeden hatırladı, o kapı sesini unutması biraz zordu.  

 Malikânede uzun süre efendisini aradı, sonunda onu çalışma odasında kitaplarıyla vakit geçirir halde buldu. Arkası dönük efendisine, biraz çekinerek  “ Efendi Wuton, ne kadar çok çalıştığınızı biliyorum ama böyle devam ederseniz korkarım kıymetli amcanıza rağmen kilise sizi cezalandıracaktır.” Typera, bunları efendisine duyduğu sevgiden söylemişti, onun adına korkuyor, başına bir hal gelir diye endişe ediyordu ama Doktor Wuton, ona cevap vermek yerine konuyu değiştirdi “Andrea, benim yaşlı dostum, yine o küçük kıza bakmaya mı gittin?” Typera, yaşlı bir adam olmasına rağmen dindar ve itaatkâr biriydi “Kilisenin verdiği bir iş efendim, bu işi tanrı için yapıyorum” efendisinin onun dediklerini dinlemediğini fark edince duraksadı sonra devam etti “Hem zaten iki gün içinde bitiyor, malikâneye daha çok vakit ayırırım” doktor arkasını döndü, yaşlı adamın yüzünü dikkatlice inceledi “ İsmi Polte değil mi? Ne tuhaf isim değil mi?” yaşlı hizmetçi gülümsedi, doktorun dikkatini çekmiş gibiydi “Evet efendim, Polte Tavaski. Keşke görseniz, böyle güzel ve tatlı kız çocuğu görmedim ama ne yazık ki iki gün içinde gidecek” Bay Wuton, yaşlı hizmetçinin kısa süreli üzüntüsünü anladı, kitaplarını kapatıp ayağa kalktı. “Berlin’deki dostum Hasting'den mektup aldım” Typera, bu ismi duyduğunda biraz sinirlendi Bay Wuton bunu fark etmedi “Sabah aldığımız mektup ondan demek” söyleyeceği kelimelerin Bay Wuton'u rahatsız etmesinden çekindiği için önce hafif bir öksürme numarası yaptı “Öhöm... efendim, Bay Hasting ile konuşmayı kesmeniz iyi olmaz mıydı? Biliyorsunuz, kilise doktorlardan pek çekinir, korkarım Bay Hasting istisna değil. Adınızın onunla anılması hayırlı olur mu bilmem ” Doktor Wuton, bunları duyduğuna şaşırmadı. Tekrar masasına geçti ve boş bir kağıda bir şeyler yazmaya başladı. “Eşyalarımı hazırla, yarın Floransa’dan Berlin’ne doğru yola çıkacağım” Yaşlı hizmetçi, az önce söylediklerini çoktan unutmuştu, bavulları hazırlamak için odadan çıkmak üzereyken efendisi onu geri çağırdı “Typera, amcama gideceğim yer hakkında mektup yazacağım, ona mutlaka ulaştır” Typera, onaylayıp çıktı.

Akşam yemeği öncesi Typera, küçük Polte'nin yanına uğramayı ihmal etmedi. Kilisenin üst katında bir odada kilitli tutuluyordu. Andrea, kapıyı açıp içeri girdi, elindeki yemeği küçük kıza uzattı. Dağınık sarı saçları, mavi gözleri ve şişkin yanaklarıyla bu küçük kız, insandan çok bir meleğe benziyordu. Polte, yaşlı Typera geldiği zaman neşelenip ayağa kalkar ve ondan başka kimsenin yanında konuşmazdı. Typera, küçük kızın yemek yerken ayaklarını ovuşturduğunu görünce dikkatlice kızın minik ayaklarını avucuna aldı “Bu ayakların hali ne böyle? Hep yara bere içinde kalmış, nasıl göremedim bunca zaman?” küçük kız, burnunu çekip, sessiz kaldı. Ağzı yemekle doluydu, başını eğdi. Yaşlı adam yaralara dikkatle baktı “Yalın ayak gezmekten olmalı. Yaralar kapanmış ama dikkatli olmak lazım. Yarın malikanedeki eski tahta terliklerden bir tane getireyim, evine dönerken ayağındaki yaralar açılmasın” Andrea, konuşmayı bitirdiği zaman küçük kız son ekmek parçasını ağzına attı. Yaşlı adam, boş tabakları alıp küçük kızın başını okşadı ve kiliseden ayrıldı.

 Albert Wuton, yaşlı hizmetçinin döndüğünü görür görmez onu yanına çağırdı. Elindeki mektubu uzattı ve amcasına göndermesini tembihledi. Typera, mektuba şöyle bir göz gezdirdi. Okuması olmamasına rağmen 1354 tarihini anlamayı başarınca kendisiyle gurur duyar gibi oldu. Yazının güzelliği ve kağıdın taze kokusu onu etkiledi. Efendisinin hâlâ yemek yemediğini biliyordu, mektubu odasına götürdükten sonra hızlıca bir şeyler hazırladı. Bay Wuton, yemek yerken yaşlı hizmetçi onunla sohbet etmek için karşısına oturdu, bunu her zaman yapardı. Dışarıdan bakan biri için efendi hizmetçi değil, baba oğul gibiydiler. “Efendim, Berlin’e gitme işinden vazgeçseniz olmaz mı? Sizin için endişeleniyorum” Bay Wuton istifini bozmadı, yemeğini sabırla yemeye devam ediyordu “Endişe etme, biliyorsun ki tek derdim yıllardır süren bu hastalığa bir çare bulmak. Berlin’e bu yüzden gidiyorum. Güzel haberler aldım.” Yaşlı adam efendisinin lokmasını bitirmesini bekledi, biraz cesaret toplayınca konuşmaya başladı “Duymadınız mı? Kilise zaten çareyi buldu efendim, tanrı düşmanı cadıların suçuymuş, bizzat piskopostan duydum. Bir kaç güne cezalarını çekecekler, yani tanrının yardımıyla kurtulacağız” Bay Wuton, ellerini sertçe masaya vurdu, sinirli olduğu yüzünden anlaşıyordu. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı, korkudan  ve pişmanlıktan başını eğmiş yaşlı adama baktı “Özür dilerim Andrea ama bir daha böyle konuşma lütfen. Kilisenin yalanlarına inanman beni yaralıyor” Typera itiraz edecek gibi oldu ama susmayı tercih etti. Bay Wuton doktor olmanın verdiği bilgelikle bir yandan yemeğini yerken bir yandan da sözlerini sürdürdü “Cadılardan önce hastalığı doktorların yaydığını söylediler. Kaç dostumun canına kıydıklarından söz etmek bile istemiyorum. Amcam devlet adamı olmasa benim sonumda farklı olmayacaktı. İnsanların çaresizliği ile besleniyorlar, bu çok acımasızca. Şimdi masumların hayatlarını bir hiç uğruna kurban edecekler” tatsız konuşmalarını kilise çanları böldü. Typera, bu çanların anlamını biliyordu. Bu son cadı kafilesinin Floransa’ya girdiğinin işaretiydi “Efendim son cadılar geldi, siz rahat olun, iki güne her şey hallolur” Doktor ellerini iki yana açtı “ Senden beklentim yok artık yaşlı Andrea, o Amerigo Valetelica denen şeytan hepinizi kör etmiş ama size kızmıyorum. Umutsuz yaşamak insana  ölümden daha acı gelir” Typera ürperdi, Bay Wuton’ un kollarını tutup onu sarstı “Efendim, lütfen tanrıdan af dileyin, baş piskopos hakkında sözleriniz küfür olabilir. Affınıza sığınıyorum efendim ama o bir din adamı ve tanrının gölgesi, siz ise sadece bir doktorsunuz. Korkuyorum efendim, Tanrı sizi cezalandırırsa ben ne yaparım?” Bay Wuton’ un kahkahası malikâne dışından bile duyuluyordu. Yaşlı adama sarılıp sırtını eliyle sıvazladı “Merak etme Andrea, ben yeterince dindar bir adamım ama haklısın, biraz kitap okuyan herkes doktor olabilir. Valetelica gibi bir din adamı olmak içinse doğuştan yalancı ve düzenbaz olmak gerek. Lütfen itiraz etme, seni ikna etmek gibi bir niyetim yok. Yalancılar sanatçıdır Andrea, hayatın gerçeklerine şekil veren sanatçılar” 

Cadılar Ağlamaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin