Ali ve Nazlı havaalanına gitmiş uçağı bekliyordu.
-Ali.
-Efendim prenses?
-Önceki gibi olmaz değil mi?
-Merak etme sevgilim. O sadece bir şanssızlıktı. Hem korkma ben yanındayım.
-Ben de ondan korkuyorum.
-Ben seni koruyamaz mıyım demek oluyor bu?
-Hayır hayır yanlış anladın. Sen beni korurken sana bir şey olacak diye korkuyorum.
-Korkma prenses. Canım senin. Sana bir şey olacağına ölürüm daha iyi. Hem uçağımız anons edildi. Gidelim.
-Gidelim de nereye gideceğimizi söylemedin hâlâ.
-Merak etme inince söyleyeceğim.
Ali ve Nazlı uzun bir uçak yolculuğundan sonra inmişlerdi. Nazlı etrafına bakıp hangi ülkede olduklarını anlamaya çalışıyordu. Biraz yukarılara doğru bakınca gördüğüyle şok olmuştu.
-E-eyfel kulesi!! Fransa'daki mıyız?!
-Zeki prenses.
-Ali çok teşekkür ederim. Hep gelmek istiyordum.
-Biliyorum.
-Biliyor musun?!
-Evet Nazlı. Senin hakkında her şeyi biliyorum.
-Seni çok seviyorum Ali. Hergün beni mutlu ediyorsun. Ailemden görmediğim sevgiyi senden görüyorum. İyi ki varsın.
-Sen de prenses. Hadi evimize gidelim.
-Evimize mi? Otelde kalmayacak mıyız?
-Çok ayıp. Senin cerrahlığın için o kadar tatil ayarladık ve sen otelde kalacağımızı düşündün öyle mi?
-Ali kızma tamam. Özür dilerim.
-Dileme prenses şaka yapıyorum. Gel gidelim. Burada bir yerlerde olacaktı.
-Ne burada bir yerlerde olacaktı?
-Tatilde takside vakit kaybetmeyelim diye araba kiraladı. Hah burada işte.
-A-ali bu çok pahalıdır.
-Bin hadi.
Ali ve Nazlı arabaya binip eve varmışlardı. Nazlı sadece durmuş eve bakıyordu. Ali de onun bu haline bakıp gülümsüyordu.