Büyük bir salonun ortasına konumlandırılmış uzun dikdörtgen bir masa üzerine konan özenle hazırlanmış tüm bu yemeklere oldukça aşinaydı. Yıllardır burada durmuş en ağır misafirlere şahitlik etmişti. Kimi misafirler gayet kibar ve olgundu, kimileri ise oldukça kaba. Bazılarının kendisine bıçak, çatal gibi sivri aletler bile sapladığı olmuştu. Hatta bir keresinde delinin biri tabancasından çıkan bir kurşunla zavallı masanın ayağını zedelemişti. Ah... Ne tehlikeli bir işti onun bu yaptığı. Ama ne kadar hasar alırsa alsın sahipleri ondan vazgeçmemişti.Eski Lord onu özel olarak bin yıllık bir ağacın gövdesinden yaptırmıştı. O zaten bin yıldır köklerini salmış dallarında bin bir canlıyı besleyen uzun bir ağaçtı. Kökleri kuruduktan sonra da bir masa olarak gövdesinin üzerinde insanları beslemeye devam etmişti. Gerçi bu defa kendi yemişleri yerine başkalarının yaptığı yemekleri göğüsleniyordu, ama olsun, bir kenara atılmak ya da diri diri ateşte yakılmaktan çok daha iyiydi.
Bu yıllardır masa olarak görev yapan, görmüş geçirmiş ağaç gövdesi şimdi dört zarif misafiri konuk edinmişti. Bu misafirlerden üçüne aşinaydı, biriyse taze bir çiçek gibi görünmeyen dallarında açıvermişti. Bir erik ağacı çiçeği gibi zarif olan bu kişiyi ilk görüşüydü. Tomurcuklanan çiçeğin bir meyveye dönüşmesini bekleyen avcı da tam yanı başındaydı!
Diğer iki asıl misafire gelince, simsiyah giyinmiş, uzun saçlarına altın bir toka tutturmuş yakışıklı bir adamdı. Tüm ilgisi masada bulunan yemeklerdi. Yemeklere o kadar ilgiliydi ki birlikte geldiği tazecik kadını umursamıyor gibiydi. Oysa herkes bilirdi, bu iki düşman ailenin çocukları büyük bir sevgiyle bütün zorluklara rağmen bir araya gelmişti. Ama şimdiye bakacak olursak, bu obur adam zayıf fiziğinden utanmadan tüm ilgisini yemeklere yöneltmişti!
Genç hanım ise tüm güzelliğiyle -ve de büyük göğüsleriyle- kocasının kucağına oturmuş gözlerini karşısındaki taze erik çiçeğine dikmişti. Yaşlı masa bugüne kadar bunun gibi tuhaf bir ortama şahit olup olmadığını düşündü. Böyle büyük göğüsleri daha önce hiç görmemişti! Ah, tabi böyle garip bir havayı da.
"Siyah Köşk Lordu He Xuan ve Köşkün Hanı Shi Qingxuan, tekrar hoş geldiniz."
"Hoş bulduk hoş bulduk, haydi bana ondan söz et!"
Shi Qingxuan ellerini çırparak bir kuş gibi cıvıldıyordu. Üzerine giydiği geleneksel kıyafetten dışarı taşan göğüsleri her zıpladığında göze daha da çarparken ne o ne de kocası bunu gram umursamamıştı.
Kızıl Lord sabırla gülümsedi. Hiç kimseye katlanacak havada değildi, ama amacına ulaşması için gerekli basamakların üzerine basmak zorundaydı. Ne kadar sert basarsa bassın mutlaka hepsini ezerek hedefine yükselmeliydi. Siyah Köşk Lordu, ya da diğer adıyla Karasu, ile bir alıp veremediği yoktu. Sessiz ve gerekmedikçe konuşmayan bir ittifaktı, fakat köşkün Hanı olan Shi Qingxuan tam bir baş ağrısıydı.
Köşk Lordlarının kadın ya da erkek eşlerine "Han" denirdi. Bir köşkün tek bir Hanı olabilirdi. Bu katı bir kuraldı. Ne bir metres ne de başka bir eş, bunlar asla kabul edilemezdi. Eğer bir Lord eşini aldatırsa bu istisnasız Hanın insafına kalmış bir cezayla sonuçlanır, genellikle de bu ceza hadım edilip öldürülmek ya da sadece öldürülmek olurdu. Aynı şey Han için de geçerliydi. İki tarafın da birbirini aldatması söz konusu bile değildi.
Shi Qingxuan ve He Xuan büyük bir sevgiyle evlenmiş, ailelerine sırtlarını dönmüşlerdi. Shi Qingxuan'ın abisi Siyah Köşk'e sahip olabilmek için türlü hileler kullanmış, He Xuan'ı sürgün etmiş olsa da Shi Qingxuan hiçbir zaman ondan yana olmamıştı. Sonunda abisine ve ailesine sırtlarını dönerek He Xuan ile birlik olup onunla evlenmişti. Abisinin neredeyse ölümüne sebep olacak bir çatışmadan sonra Siyah Köşk bu ikilinin eline geçmiş ve birçok düşman edinmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME -9958-
General Fiction-HUALİAN- İki erkeğin aşkını konu alan bu hikâyede cinsellik, zorlama ve kan unsuru bulunmaktadır. Lütfen bunları kaldırabilecekseniz okuyun. Bu hikâye TGCF karakterleri ile yazılmış orijinal hikâyeden bağımsız gelişen fan yapımı bir olay örgüsüne...