15- UYUM

493 18 127
                                    

Acıyordu.

Beli, kolları, kalçası ve hatta tırnak uçları bile acıdan sızlıyordu.

Xie Lian yattığı soğuk zeminden güç alarak birkaç defa kalkmaya çalıştı, ancak gerisin geriye düşüverdi. Düştüğü yerde bir solucan gibi kıvrılarak şiddetli öksürüklerle kan kusmuştu. Ne zaman bu hale gelmişti ki? Hangi karar onu bu soğuk zeminde can çekişmeye itmişti. Her şey nerede başlamıştı, bilmiyordu. Tek bildiği şey şu an burada hikâyenin en başından daha kötü bir halde olduğuydu. Üstelik bu felaket bir tek kendi başına gelmemişti. Hua Cheng de bu pisliğin içine sürüklenmişti. Kendiyle birlikte onun da canını yakmıştı ve...

Ah... Hua Cheng. Xie Lian'ın San Lang'ı. O nazik ve kibar adam. Yakışıklı ve güçlü görüntüsüyle Xie Lian'ın kalbini ısıtan, parmak uçlarındaki sıcaklığı utanmadan tüm vücuduna yayan o kişi... Kırmızının başka kimsede duramayacağı kadar onda güzel durmasına rağmen kırmızıyla pek anlaşamayan o aksi adam. Kuzguni saçları, ateş saçan gözleriyle âşık olduğu kişi.

O kişi artık yoktu.

Xie Lian bu düşünceyle yattığı zeminde kucağında sıkıca sarıldığı cübbeyle daha da kıvrıldı. Kalbine saplanan sancı bu cılız vücuda ağır geliyordu. Onun bu dünyadan kolay beri silinemeyeceğine emindi, ancak Qi Rong'un onu öldürdüğünü söylemesi ve kırmızı kanlı bir cübbeyi onun önüne atması tüm bu emniyetini silip süpürmüştü. Xie Lian ağlamak istedi. Ne kadar süredir ağlıyordu ki gözyaşları artık kalmamıştı? Sevdiği adamdan geriye tek kalan şeye tüm benliğiyle sarılmaktan başka bir şey yapamıyordu. Boğazına dolaşan hıçkırıklar boğazını yırttığında ise bomboş ve soğuk hücreyi acı dolu çığlıklar sarmıştı.

"Ahhhhhhhh haaaaaa! Ağğğhhhhhhh! Hıııkk! Ühüüüü! Hıkkk! "

---Bir Hafta Önce---

"Senin o itle tek başına buluşmana izin veremem."

Hua Cheng kendi fikrini net bir şekilde belirtmişti. Bu fikir başta mantıklı gelse de ikisinin de tuzağa düşürülme ihtimali oldukça yüksekti. Her ne kadar Kızıl Hane Köşkü'nün gücü inanılmaz derece çok olsa da Qi Rong gibi bir pisliğin şeytani fikirleri bu ikiliyi nereye sürükleyeceği belli olmazdı.

Xie Lian uzanıp Hua Cheng'in büyük ellerini avuçlarına aldı ve kendi yüzüne götürdü. Ufak öpücüklerle onu ikna edemeyeceğini bilse bile denemeye değerdi. Büyük avuçlar ince hatlı yüzünü kapladı. Bu, sevgiyi göstermenin en güzel şekliydi Xie Lian'a göre. Sevdiği insan elleriyle yüzünü tutmuş aşkla gözlerine bakıyordu.

"Ya o pislik ikimizi de tuzağa düşürürse?"

Hua Cheng'in siyah gözlerinde alevler belirdi. Qi Rong'un ne kadar tehlikeli olabileceğini tahmin etmek güçtü. Özellikle onu dizginleyen Beyaz Lord'un ölümü o itin iplerini koparmasına, Beyaz Köşk'ün gücünü de kendi eline almasına neden olmuşken.

"Senin için canımı veririm."

"İstemiyorum." Dedi Xie Lian. Kimsenin ölmesine gerek olmadan halledilmeliydi bu mesele. Bu en zor yoluydu. Kendini de başkasını da o pisliğin ellerine teslim etmek istemiyordu.

Birkaç gün önce Qi Rong onlara bir elçi göndermiş ve Xie Lian'ın teslim olmasını ve o çok özlediği "iyi" hayatına geri dönmesini istemişti. Fakat Xie Lian bu "iyi" hayatı kesinlikle istemiyordu. Hua Cheng'e kalsa bu haberden sonra Yeşil Köşkü ateşe verir o itin de kellesini alırdı ancak Beyaz Köşk Lordunun tüm yetkisini Qi Rong'a bırakması onu fevri hareket etmekten alıkoymuştu. Bu haberle birlikte Dr. Zhan onların yanından ayrılmış ve hanesinin nasıl bu duruma düştüğünü öğrenmek için yola koyulmuştu.

SAVE ME -9958-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin