TIK-TIK-TIK
Xie Lian, ikinci kez daldığı rüyasında bu sefer huzurluydu. Ucu bucağı görülmeyen bir yeşillikte, hafif esinti eşliğinde gözlerini açtı.
TIK-TIK-TIK
Rüzgâr yüzüne vurup kavurucu güneşin izlerini silerken ince bir şilte üzerinde uzanmış şekilden şekle giren kabarık beyaz bulutları izliyordu.
TIK-TIK-TIK
Xie Lian düşündü, bulutların üstünde gerçekten bir cennet var mıydı? Belki oraya kadar uçabilse ihtişamlı bir şekilde tasarlanmış bir Cennet kapısına varabilirdi. Ah, şu bulut ona gülümsüyor muydu?
TIK-TIK-TIK
Xie Lian, eşsiz rüyasında yattığı yerde hafifçe doğruldu. Bulutların bile sınırlandıramadığı ufuk çizgisine doğru baktı. Etrafta açmış yabani çiçekler ılık rüzgârın etkisiyle dalgalanıyorlardı. Xie Lian ufukta birini gördü. Bu da kimdi? Yattığı yerden tamamen kalkıp ona doğru yürüyen bu figürün kim olduğunu anlamaya çalıştı. Ona yaklaştıkça daha belirgin hale gelen figürün uzun siyah saçları rüzgârda uçuşuyor, ancak asla dolanmıyordu. Üzerine giydiği beyaz uzun cübbe, sırtına taktığı bir hasır şapkayla kendisine yaklaşan ince figürün yüzü bir türlü seçilemiyordu. Bu da kim? Neden tanıdık geliyor?
TIK-TIK-TIK
Xie Lian sonunda yaklaşıp tam karşısında duran gizemli figürü aşağıdan yukarıya doğru süzerek incelemeye başladı. Bu adamın vücudu çok zarifti, ancak bu eski ve yıpranmış cübbe bu vücudu öyle sarmıştı ki hiçbir hattı belli olmuyordu. El bileğine doladığı beyaz kumaş parçası sanki bu adamın teniyle bir olmuş gibiydi. Xie Lian başını kaldırdı, artık bu adamın yüzünü görmek istiyordu. Eski püskü bir elbisenin altından bile zarafetini belli eden bu güzel vücudun sahibi nasıl bir yüze sahipti bilmek istiyordu. Başını kaldırdı, ona doğru kıvrılan dudakları gördüğünde kendisi de gülümsemeye başladı.
TIK-TIK-TIK
Xie Lian'ın önündeki o daha yarısını bile göremediği yüz birdenbire bir buluta dönüşüverdi. Sonra tüm o huzurlu manzara bir anda bahar dallarıyla süslenmiş bir tavan freskine dönüştü. Xie Lian gözlerini açmıştı. Bunu o kadar büyük bir sinirle yapmıştı ki bu boktan çekiç sesinin nereden geldiğini bulmak için nerede olduğunu önemsemeden yattığı yataktan bir hışımla kalktı.
TIK-TIK-TIK
Siktiğim tık tıkı!
TIK-TIK-TIK
Rüyamın içine ettin!
Xie Lian yalınayak bir şekilde sesin yerini saptamaya çalışıyordu, neyse ki oldukça şanslı günündeydi. Ses hemen yan odadan geliyordu ve bu odaya geçiş şu an bulunduğu odadan sağlanıyordu. Xie Lian pirinçten yapılmış üzerinde birkaç oyma işleme bulunan kapı kulpunu hiddetle açarak odaya daldı. Karşısında gördüğü şey, aniden ayılmasına ve nerede olduğunu hatırlamasına yardımcı olmuştu.
Karşısındaki Kızıl Lord idi. Elinde bir yontma çekici ve kalın bir çiviyle kendisine bakıyordu. Üzerindeki de ne?
Kızıl Lord'un kaşları bir an için şaşkınlıkla kalktıktan hemen sonra yüzünde ciddi bir ifade belirdi. Xie Lian sonunda ne yaptığını, nerede olduğunu anlamaya zahmet bile etmeden bu odaya daldığı fark etti.
Ah, onu kızdırdım! Baskın yapar gibi odaya daldım!
Kızıl Lord çok geçmeden elindekileri bırakıp ellerini hemen üzerine siliverdi. Üstünde dümdüz siyah bir tişört vardı ama Xie Lian'ın asıl anlam veremediği şey, boynundan geçirdiği ve belinden bir kuşakla arkasında bağladığı mutfak önlüğü benzeri kese kağıdı renkli kumaş parçasıydı. Bu da neydi böyle? Bu adam yemek mi yapıyordu? Hayır hayır bu yemek değildi. Bu... Bu bir heykeldi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME -9958-
Ficção Geral-HUALİAN- İki erkeğin aşkını konu alan bu hikâyede cinsellik, zorlama ve kan unsuru bulunmaktadır. Lütfen bunları kaldırabilecekseniz okuyun. Bu hikâye TGCF karakterleri ile yazılmış orijinal hikâyeden bağımsız gelişen fan yapımı bir olay örgüsüne...