Xie Lian yarım saat boyunca hıçkırıklara boğulmuş şekilde ağlarken Hua Cheng ona sarılıp sırtını ve saçlarını okşadı. Sonunda Xie Lian biraz olsun sakinleşti. Hua Cheng onu göğsüne yasladı, kendisi de yatağın kenarına yaslandı. Xie Lian aralıklarla hala iç çekip gözyaşı dökerken Hua Cheng ses çıkarmadan bu konuyu bu kadar çabuk açtığına pişman az da olsa pişman olmuştu. Ama sonuçta tüm bunları konuşmaları gerekecekti ister erken olsun ister geç.
Xie Lian sonunda başını kaldırıp ıslak yüzüyle Hua Cheng'e baktı. Yüzüne yapışan saçları Kızıl Lord'un uzun parmakları tarafından arkaya doğru taranırken Xie Lian'ın titreyen dudakları arasından kısık sesi duyuldu.
"Ben... Ben küçüklüğümden beri onlardan kaçtım. Bu ülkenin düzeninden, ailemin içinde bulunduğu o bataklıktan hep kaçtım. Gerçi bu zamana kadar ne yaptıysam onların parasıyla oldu ama umursamadım. Madem kanım onlardandı, madem ne yapsam da zaten bu kandan kurtulamayacaktım ben de onları kullandım." Xie Lian'ın kısık sesi konuştukça tüm duygularını yansıtır hale gelmişti. Ara sıra nefes almak için sussa da sanki bir fırsatı kaçırmak istemiyormuş gibi hızlı hızlı konuşmaya devam etti.
"Daha ortaokuldayken onların yanından ayrılıp yurtdışına gönderildim. Ailem ciğerlerimin yeterince güçlü olmadığı, ağır bir astımım olduğu yalanını uydurup beni göz önünden uzaklaştırmıştı. Bale eğitimi için gittim. Hepsini arkamda bıraktım. 17 yaşıma kadar bu ülkeye hiç adım atmamıştım ancak aniden bir gün biri gelip beni tekrar buraya sürükledi. Ortanca abimin babamı doldurmasıyla tekrar bu cehenneme gönderilmiştim. O zaman lisedeydim. Köşke kapatıldım. Köşkteki davetlere katılmamak için hep kaçardım. Beni daha önce hiç görmüş müydün?"
Hua Cheng aniden kendisine yöneltilen bu soru üzerine daha önce zaten düşünmüştü. Xie Lian'ın gerçek kimliğini öğrendiğinde onu görüp görmediğini uzun uzun düşündü. Bununla ilgili tek bir anı hatırlıyordu. Henüz 17 yaşlarında, genç ve güzel bir adamın asla gülmeyen yüzüyle davetlileri selamladığı andı bu. Hua Cheng o zamanlar 20 yaşındaydı. Babasının ani ölümü üzerine kendi kuyusunu kazan annesini ülkeden gönderip kendisine karşı gelen tüm akrabalarını öldürmüştü. Annesini de kendisi affetmiş sayılmazdı, o ara yaşanan pek çok olay annesini öldürmemesini sağlamıştı o kadar.
"Altın Özü Köşkü Lord olmamın şerefine bir davet düzenlemişti, Lord unvanımla katıldığım ilk davetti. Orada 17 yaşlarında saf derecede güzel suratsız bir çocuk vardı. O seni ilk görüşümdü."
Xie Lian Hua Cheng'in gün yüzüne çıkardığı bu anıyı bir an hatırladı. Ah, evet.
"O gece davetten sonra neler yaşandığını biliyor musun?"
"Hayır. Ne oldu?"
Xie Lian artık ağlamayı tamamen bırakmıştı. Yüzündeki yaşlar kurumuş, oturduğu kucakta hafif aşağı kaymış rahat bir pozisyon almıştı. Dışarıdan bakan birinin gözünde bu pozisyon cilveleşen iki sevgiliyi hatırlatabilirdi ancak bu iki adamın konuştuğu mevzunun ağırlığı şüphesiz şakaya gelmeyecek düzeydeydi.
Xie Lian'ın kirpikleri titredi. O geceyi unutması imkansızdı tabi ama bu zamana kadar düşünmekten kaçınmıştı.
"Açıkçası o gece seni gördüğümü hatırlamıyorum. Davet birinin şerefine veriliyordu ama benim umurumda değildi. Aklımda olan tek şey bu karışıklığı kullanıp köşkten nasıl kaçabileceğimdi."
"Kaçmak mı? Kaçtın mı yani?"
"Kaçamadım." Xie Lian dişlerini sıktı. Nefretini içinde tutmasına yardım edecekmiş gibi yumruklarını sıktı. "Kaçamadım çünkü o piç kurusu beni daha planımın başındayken bir köşeye itti ve sıkıştırdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME -9958-
Ficção Geral-HUALİAN- İki erkeğin aşkını konu alan bu hikâyede cinsellik, zorlama ve kan unsuru bulunmaktadır. Lütfen bunları kaldırabilecekseniz okuyun. Bu hikâye TGCF karakterleri ile yazılmış orijinal hikâyeden bağımsız gelişen fan yapımı bir olay örgüsüne...