10- KIŞ BAHÇESİ

703 37 87
                                    

Bu bölüm bir önceki ara bölümden bağımsız, ana hikayenin devamıdır. 

Hua Cheng nasıl daldığını hatırlayamadığı yoğun uykusundan uyanıp gözlerini açtığında karşısında onu bekleyen muazzam bir manzara vardı. Kolları arasında mırıldayarak uyuyan beyaz tenli adama baktı, yanaklarına küçük gölgeler düşüren uzun kirpikler, ince kemerli ucu hafif kalkık hoş bir burun ve Kızıl Lord'un ısırıklarından çatlamış olan kırmızı dudaklar... Ne gibi bir iyilik yapmıştı da karşılığını bu kutsanmış güzellikle almıştı?

Hua Cheng sağ kolunun hafifçe çekmek istedi. Ancak üzerinde uzun süredir biri uyuduğu için kolu oldukça uyuşmuş ve karıncalanmıştı. Biraz daha çabaladıktan sonra mızmızlanarak kendisine daha da yaklaşan Xie Lian'ı daha fazla rahatsız etmemek için bundan vazgeçti ve ona sarılıp nefes alışını dinledi. Dün gece neler olmuştu öyle? Aslında pek bir şey olmamıştı. Ama hiçbir şey olmamış da değildi. Kapının önünde öpüşmeye başladıktan sonra içeri girip yatağa kadar birbirini soyarak ilerleyen bu iki adam sanki biri 'dur' düğmelerine basmış gibi birdenbire durmuş tüm şehvetlerini bastırmak zorunda kalmışlardı. Ama nedeni neydi ki? Hua Cheng henüz bilmiyordu.

Kızıl Lord'un kafasında oturtamadığı düşüncelerin toplamı dün gece kendisini tutmasına neden olmuştu. Evet, Xie Lian'dan hoşlanıyordu, ama peki ya sonrası? Ondan hoşlanıyordu, ona dokunmak istiyordu, ondan haz alıp ona fazlasını vermek istiyordu. Ama bunu onun sevgisi olmadan yapmak istememişti. Ona karşı olan bu duygunun sadece hafif bir ergen hoşlanışı olmadığı çok açıktı bu yüzden ona dokunmadan önce onun duygularındaki yerini bilmek istemişti. Evet, ara ara da olsa tüm gece vahşice öpüşmüşlerdi. Ama nefes aldıkları her dakika birbirine ait birkaç şeyi paylaşmayı da ihmal etmemişlerdi. Örneğin Xie Lian'ın ilk gösterisinden bahsederken gözlerinin bir yıldız kadar parlaması Hua Cheng'i büyülemişti. Sonra, Xie Lian ona en sevdiği rengi sormuştu. Bu soru her ikisini de güldürmüştü çünkü etrafa şöyle bir baktıklarında bu sorunun cevabı oldukça belliydi. Yine de onunla birlikte aynı konu üzerine gülebilmek Hua Cheng'in kalp atışlarını hızlandırmış, karnında bir yumru hissetmesine neden olmuştu.

Tüm gece yatakta bazen konuşup bazen öpüşür ve ara ara da ellerine hâkim olamazlarken birbirlerine ait ufak şeyleri paylaşmanın mutluluğuyla yorulan bu çift, sonunda huzurlu bir uyku seline kapılmıştı. İşte, dün gecenin özeti bu şekildeydi.

Şimdi ise 17 yaşından beri kendi 'camiasına' korku ve dehşet salan Kızıl Lord, kollarında uyuyan güzel kelebeğini izliyordu. Dün gece hiç kötü mevzular açılmamıştı, düşmanlardan hiç bahsedilmemiş, kan dolu planlar yapılmamıştı. Dün gece katılaşmış kalpler yumuşamış, kurumuş dudaklar şehvet ile ıslanmıştı.

Xie Lian uzun ipek kirpiklerini aralarken rüyasında gördüğü güzel gümüş kelebeklerin etkisiyle kıkırdadı. Hua Cheng onun bu güzel gülüşünü dün gece bol bol duysa da buna asla doyamayacağının farkındaydı. Bu ses, duru bir akarsu sesi gibiydi. Asla kirlenemez, kirletilemezdi. Xie Lian, buğulu gözlerini açıp güzel rüyasından uyandığında rüyada gördüğü o yakışıklı adamın kollarında olduğunu fark etti. Bu daha da hoşuna gitmişti. Gece boyu yattığı yerde o kadar huzurlu uyumuştu ki arada bir sağa sola dönmek dışında biraz bile fazladan hareket etmemişti. Normalde böyle uysal uyumazdı, yorgan ve yastıklarla her gece girdiği savaştan hep mağlup olmuş şekilde yerde uyanırdı.

"Günaydın."

Burnuna konan küçük öpücük ona rüyasında burnunun ucundaki gümüş kelebeği hatırlattı. Kurumuş güzel dudakları ve küçük ağzı geniş bir gülümsemeyle süslendiğinde Hua Cheng neredeyse kalp krizi geçireceğini hissetti. Bu güzellik bu dünya için fazlaydı. HEM DE ÇOK FAZLA!

SAVE ME -9958-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin