Bütün gecemi ağlayarak geçirdim.Neden diye düşündüm durdum.Niye şimdi burada ki?.Belkide acı çekmemi istiyordu.Bunları hakettiğimi düşünmüyordum.En azından bu kadarını değil ah sarışın çok güzeldi bana baktığı acınası bakışların altında ezilmek istemezdim.Cumartesi gününün saat 5 olduğu zaman diliminde sadce 40 dakikaya yakın uyuyabilmiştim.Yataktan kalktım çalışma masamın yanındaki vazoya uzandım.Bir papatya daha yolmaya başladım 20 tanesinden geriye 15 papatya kalmıştı. Saat: 13.15 Elimdeki papatya sapıyla uyuyakaldığım koltukta kapının çalması uykumu böldü.Misafirim olmazdı hiç kimdi bu saatte.Zil ısrarla çalmaya devam ediyordu biraz daha kapıya bakmassam zil dile gelip açıcak mısın artık diye bağırabilirdi.Zar zor yerimden kalkıp kapıya gittim kameradan baktığımda gelenin Nisan olduğunu gördüm otomatiğe bastım ve elimdeki papatya sapını çöpe attım. " Günaydın" dedi sesi her zamanki gibi canlıydı karşılık beklemeden içeri girdi ve pembe ponponlu terlikleri ayağına geçirdi."gene mi kahvaltı etmedin sen?" diye sordu "kahvaltı gereksizdir" dedim "sana göre öyle olabilir ama bana göre değil" dedi bardağıma çay koydu ve karşıma oturdu tabağına masadaki her şeyden azar azar alıp yemeye başladı Nisan çok hızlı yemek yerdi ben bir ekmek dilimini ağzımda dolandırıken o ikincisini bitirmeye yakın hale gelirdi bu kadar yemene rağmen nasıl zayıf kalıyorsun sen? "hazırlan gideceğiz" çatalımı tabağa biraz sesli bir şekilde bıraktım "nereye?" dedim korkarak,bunun sonu iyi bir yere gitmiyordu. "pikniğe" dedi sakince "nasıl piknik benim niye haberim yok?" "sana bilerek söylemedim yoksa kabul etmezdin" pis pis sırttı bana bu huyundan nefret ediyorum "nereye gidiyoruz?" dedim çaresizce yüzündeki gülümseme yok oldu "çamlık" dedim "çamlık mı?" dedim biraz sesim yüksemiş olabilir "Ada gerçekten eylenmeye çalışsan" yüzündeki çaresizlik belli oluyordu mertin beni terkettiği yere uzun bir süre sonra tekrar gitmek biraz garipti.
Çamlıkta herkes mutluydu.Yeşil hepimizin yüzüne gülüyordu,beni mutlu etmek için ufaktan rüzgar çarpıyordu doğa.Buraya gelmeyeli çok olmuştu eski ister istemez kafamı tırmalamaya başladı.Tek istediğim biraz huzurdu etrafa boş boş bakan gözlerimi Özgür yakaladı "yürüyüş yapmak ister misin madam?" burdan kaçmak için bulunmaz bir fırsattı "tabikide" dedim.Yürümeye başladık.sıradan bir şekilde muhabbet ediyorduk.Ama özgürün aslında onun hakkında sormak istediği ama benden utandığı soruların olduğunu biliyordum "sor!" dedim şaşırdı "neyi?" "mert hakkında konuşmak istiyorsun" "seni üzmek istemiyorum" diyerek o mükkemmel sarılışıyla karşılık verdi bana.Seni tanımasaydım senden deliler gibi hoşlanırdım.
Sonunda eve adımı atabilmiştim bedenimi taşımakta güçlük çekiyordum.Bir kahveye ihtiyacım vardı.Sonra güzel bir uykuya... en sevdiğim kupamın içine kahvemi doldurduktan sonra salona geçmek için yol aldım adımlarım yavaşlamıştı.Kendimi toparlamam gerekiyordu.Salona adım attığım anda karşımdaki mert'in görüntüsüyle kupam elimden kayıp kırıldı hadi ama en sevdiğim kupamdı kahvenin sıcaklığı ayağımı yakıyordu "iyi misin toparlayalım buraları camlar batıcak" endişelenmişti...uzun zaman sonra ilk kez..."yaklaşma! ben toplarım gerek yok sana" eğilerek camları toplamaya başladım birden soracağım asıl soruyu unuttuğumu farkettim "sen evime nasıl girdin?" yedek anahra hala bende" bir an önce kilidi değiştirmeliyim "Ada bırakda yardım edeyim" camları toplamış vilada ile kahveyle savaşırken birden ağlamaya başlamıştım."istemiyorum yardımı ne işin var burda" "seni öylece bırakmamam gerekiyordu özür dilerim" "dileme özür falan dileme sen beni öyle bıraktın ki yarım kaldım ben o lanet bankta saatlerce bekledim seni en sevdiğin parfümü sürmüştüm iki saat mert,iki saat her dakika benim için ölüm gibiydi.Sen gelmedin ben kanadım.Beni düşünmedin sen hiç o yanındaki şarışın için bırakıp gittin beni.Adres yok.Telefon yok.Bir tek mesaj var sadece "bitti" diye sen beni bitirdin git GİT BURDAN! kanatma beni daha fazla yetmedi mi mutluğunu gözüme sokma artık" gözyaşlarımdan binlerce damla gözlerime elveda derken mert'in elinde sallanan anahtarı çektim.bunları söyleyecek cesareti nerde bulmuştum ben "git!" hiç bir şey demedi önümden geçerek kapıyı sessizce çekip çıktı. Duvarların ince olmasına aldırmadan avazım çıktığı kadar ağlayarak bağırmaya başladım.Bu bana her zaman iyi geliyordu vazonun yanına gittim.Bir papatya daha kopardım mutfağa gittim bir bardak da bilerek kırdım. Ne papatyanın ne de bardağın suçu yoktu. Kanıyordum hemde çok kanıyordum.
Yağmur Oktay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Sokak
Teen FictionGüneş bugün doğmaya üşenmiş gibiydi.Odama gelen ışık hüzmesi yüzümü tokatlarken bedenimi kaldırdım.perdeyi kapattım.Işık bana göre değildi.Hiç bir zaman güneşi sevmemiştim.Karanlık benim en iyi dostumdu. Aynada yorgun bir Ada gördüm.Gözlerim...