Bilincim açık aslında... ama göz kapaklarımın üstünde sanki ağırlıklar var açamıyorum, vücudumun üstünden sanki kocaman bir tır geçmiş, tekerlekleri üstümde kalmıştı. O derece bir ağırlık vardı bedenimde çaba sarfetmek gerekiyordu. Kulağımın dibinde bir şey ötüp duruyordu. Bu ses çok rahatsız edici. Parmaklarımı yavaş yavaş oynatmaya başlıyorum, yanımda bir kaç kişi var sesleri birbirine karışıyor. Anlayabiliyorum ama kim olduğunu seçemiyorum gözlerimi bir açabilsem her şey hallolacak ama başaramıyorum. "Nasıl oldu kaza?" diyordu biri ne kazası? "motor çarptı kolunu çektim ama geç kaldım" dedi başka biri gözlerimi açtım yavaşca. "Uyandı uyandı!" etrafımda 6 kişi vardı "selam" dedim "ne oldu bana?" kişiler belirmeye başlamıştı tam yanımda Rıfat, onun yanında Nisan, sağ tarafımda Sevil ve Betül, tam karşımda Özgür ve hemşire vardı. Hemşire elindeki büyük dosyaya bir şeyler karalıyordu."2 saat sonra çıkabilirsiniz." Diyerek çıktı "Ada nasıl korktuk biliyor musun sen?" Özgür gerçekten de perişan görünüyordu "bütün gece seni bekledik" Betül ve Sevil'in o güzelliklerinden eser yoktu benim için heba olmuşlardı. "Nisan iyi misin?" gözleri şişmişti en son onu çok önemli bir sınavına çalışıp uykusuz kaldığında böyle görmüştüm. "Aynı soruyu benim sana sormam lazım sen iyi misin?" elimi yüzüne götürdüm, yüzünü okşadım ama elim yatağa düştü fazla dayanamadı. Rıfat'a bakmaya utanıyordum cesaretimi topladım. "Rıfat" diyebildim sadece "tamam bir şey söyleme iyisin önemli olan bu" gözleri dolmuştu onu bu halde ilk defa görüyordum hepimiz ilk defa görüyorduk sadece annesinin hastalığını duyunca bu kadar beter olmuştu, onun kaskatı bir kalbinin olduğunu düşünürdüm herkes ciddi anlmada perişan olmuştu. "Özür dilerim" gözlerimden yaşlar akmaya başladı "şşttt hayır ağlama" gözyaşlarımı sildi alnımdan öptü "sana bişey olsaydı kendimi asla affetmezdim" ona baktım "nasıl oldu?" dedim. "Motor çarptı ilk başta bişey yok sandım ama kan görünce..ben..."devam edemedi doğrulmaya çalıştım ama vicudum yerinden kalkmamaya direniyordu "kalkma!" diyen Özgür'ü dinleyerek tekrar yerime kaydım. "Ayağında ufak bir zedelenme olmuş basamayabilirsin bir süre tekerlek ayağının üstünden geçmiş" dedi Rıfat ve devam etti "ders notlarını sana getireceğiz geri kalmazsın sınav haftasına" başımı salladım "teşekkür ederim" dedim "her şey için"
3 GÜN SONRA
Sınav haftamı geride bıraktım ayağım iyileştiği için basabiliyordum artık. Sadece yüzümdeki yara izleri hala duruyordu azıcık daha zamana ihtiyaç vardı. İstemeyerek de olsa kahvaltımı ederken kapının kilit sesi duyuldu. Kapıya geçtim karşımda Yuşa duruyordu nasıl girdin sen içeri? ve senin burada ne işin var? of pijamalarlayım "ne işin var senin burada?" bana baktı "bir hoşgeldin der insan misafir böyle mi karşılanır? " dedi. Bir de pişkin "nasıl girdin eve?" anahtarı masaya koydu "posta sepetinin içinde" ayağımın kötü olduğu zaman gidip gelmek zor olduğu için anahtarı sepete koymuştum ama Yuşa'nın kazadan hangi ara haberi olmuştu? "senin nereden haberin oldu?" "kaza anında bende oradaydım" salona geçti ardından onu takip ettim. "Tam bir kız evi" masadaki vazonun yanına geldi "bu vazo için bu papatyalar az değil mi sence?" doğruydu. Vazo en az 25 tane papatya alacak kadar büyüktü ama geriye 13 papatya kalmıştı. "Daha fazla vardı git gide azaldılar" şaşkın bir ifadesi vardı "ne demek şimdi bu?" açıklama yapmaktan nefret ederdim." Üzgün veya sinirli olduğum her olayda bir papatya öldürüyorum" bana hayretler içinde baktı bunda şaşırılacak ne var? "bu papatyalar için ağır bir ceza değil mi?" bir şey demedim. Gözlerimi devirdim "kahve?" diye sordum misafirdi sonuçta kötü ev sahibi olmak istemezdim. "Tabiki şekersiz lütfen" dedi. Mutfağa gittim kahveyi hazırlarken bir yandan da saçımı ve kıyafetimi kokladım pijamalarla çıktığım gibi kötü kokmak istemezdim ama kıyafetlerime aldırış etmemişti. Kahve makinasının hazır olduğuna dair sesi duydum ve fincanlara kahveyi doldururken Yuşa'nın sesiyle irkildim. "İnanamıyorum!" bardakları hemen orada bırakıp salona koştum. Oraya geldiğimde "ne oluyor? ne oldu?" bana döndü "ah telaş yaptırdım lütfen affet bir pikap'ın mı var?" derin bir oh çektim bu muydu inanılmaz olan? "evet babam doğum günümde almıştı çok eskidir ama hala sağlam, sesi çok iyi çıkarıyor plaklarım orada" diyerek, elimle televizyonun yanındaki orta boy, siyah kutuyu işaret ettim ve mutfağa geri döndüm. "Plak dinleyen insanlar çok az" diye seslendi içeriden. Koyduğum kahvenin kokusu beni kendine aşık ederken "evet ama ben plaklarla büyüdüm" diyerek salona geçtim. Kahve fincanlarını sehpahaya koydum. O plaklarla uğraşırken ben devam ettim, bana bakmasa bile beni dinliyordu "annem ve babam öğretmenler, annem matematik babam müzik öğretmeni babam bana hep hoparlör denen bulgunun hiç bir zaman plakların yerini geçemeyeceğini söyler, ki bence çok haklı" dedim ve kahvemden bir yudum aldım sıcaktı. "İşte burada" diyerek bir plak çıkardı ve dikkatlice yerleştirdi çalan müzik Zeki Müren'e aitti. Yanıma oturdu ve müzik eşliğinde sohbet etmeye başladık. "Baban çok şanslı senin gibi bir kızı var" dedi. Ona baktım "bilemiyorum babamdan bunu duymak isterdim" dedim güldüm. "Ailen nerede yaşıyor?" babam bodrumda gömülü annemde izmirde yaşıyor" bana aniden döndü "gömülü derken?" kahveyi kucağıma indirdim "evet öldü babam" dedim. Bunu söylerken acıklı olmam gerekiyordu aslında, ama artık alışıyordum insan zaman geçtikçe her şeye alışıyordu. "Ben özür dilerim konuşmayabilirsin" fincanı sehpahaya bıraktım "ah sorun değil" dedim ve devam ettim beni can kulağıyla dinliyordu "bir trafik kazası geçirdik, ben arka koltuktaydım, annem ve babam öndeydiler. Bodruma gidiyorduk babam bodrumu çok sever vasiyetinde beni bodruma gömün demişti zaten. O kadar zengin bir varlığa sahip değildik borç harç geçinip giderdik mutluduk ama.." bir an yutkundum gözümden bir yaş geldi istemeden silerek devam ettim. "Arabamız biraz eskiydi ah kanarya" hafif ama sıcak bir gülümseme attım ona "bizi o yorgun motoruna rağmen hiç yolda bırakmamıştı bakımlarını yaptırmak için babamdan gizli yan flüdümü satmıştım. O zamanlar çok para ediyordu öyle şeyler antika sayılıyordu. Şimdiki gibi bankadan para çekmek kadar kolay değildi nakit bulmak kimse kimseye güvenemiyordu"
"devam et lütfen" dedi. Hayat hikayemi niye dinlemek istiyordu bilmiyorum ama sıkılmışa benzemiyordu bir şeyler öğrenmeye çalışıyor gibiydi. Bir kaç damla daha aktı gözümden hiç böyle olmazdım niye bu gün böyleydi? "o gün bodruma giderken kanaryanın bir hayli yorgun olduğunu anlamıştım ama babama söyleyemedim." Dedim."Kanaryayı niye satmadınız?" diye sordu. "O zamanların en değerli arabası bizdeydi, babam onu çok seviyordu bizi nasıl seviyorsa o araba da öyle idi onun için dedemden mirastı ona. Dedemi hastaneye o arabayla götürmüşler kalp krizi geçirirken ama arabada vefat etmiş dayanmamış bedeni" içim titremişti "karşımıza ters yönden gelen bir araba çıktı ve biz yoldan çıktık arabayı kırdığını hatırlıyorum, bize gelen arabadan kaçamadık ve çarpıştık." artık resmen ağlıyordum. "Bu pikap'ı babam bana kazadan bir hafta önce almıştı ondan kalan nadir şeylerden biri de bu sanırım... onu özlüyorum" diyebildim ve kalktım papatya vazosunun yanına gittim "yapma dur lütfen!" diyen Yuşa'yı dinlemedim bir papatya aldım ve hıçkırıklarımın arasında parçaladım. Yanıma geldi bana sıkı sıkı sarıldı "onların bir suçu yok Ada" dedi beni sıkı sıkı sardı "hayır" dedim ona sarıldım "çok suçları var hakediyorlar hepsi ölmeli, onları çok seviyorum ama ölmeliler" dedim. Uzun zamandır zamandır birisine sarılarak ağlamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boş Sokak
Teen FictionGüneş bugün doğmaya üşenmiş gibiydi.Odama gelen ışık hüzmesi yüzümü tokatlarken bedenimi kaldırdım.perdeyi kapattım.Işık bana göre değildi.Hiç bir zaman güneşi sevmemiştim.Karanlık benim en iyi dostumdu. Aynada yorgun bir Ada gördüm.Gözlerim...