//6

262 38 21
                                    

San bir kutu şişeyi daha bitirip ezmiş, sehpanın üstüne bırakmıştı. Wooyoung daha fazla içmesine izin vermemesi gerektiğine karar vererek koltukta yanında oturan adamı omuzlarından tutup kucağına doğru çekti. Kollarını ona sarıp tuttuğu elleriyle kendininkileri karnının üstünde birbirlerine kenetlendi. Yüzünü göremediği için saçlarını öpmekle yetindi.

"Pişt?"

Tekrar öptü.

"San?"

Bir kere daha.

"Sızdın mı ya?"

"Wooyoung."

"Hah! İyi, uyuma."

"Uyumuyorum, düşünüyorum."

"Ne düşünüyorsun sevgilim?"

"Nedenini. Gidecek olmanın nedenini düşünüyorum."
"Sürekli düşünüyorum, Woo. Aklımdan her şey geçiyor."

Ellerini Wooyoung'un ellerinden kurtarıp ona döndü. Dizlerinin üstünde oturup ellerini avuçlarının içine aldı.

"Neden benimle konuşmadığını düşünüyorum bir de. Konuşsak olmaz mı? "

Cevap gelmeyince devam etti.

"Dediğim gibi her şey geliyor aklıma, gerçi hiçbirini de kabul edemiyorum. Bir gerçek varken ben her ihtimal için ayrı ayrı acı çekiyorum."
"Sadece anlatamaz mısın?"

San bu sefer gerçekten cevap bekleyerek bitirdiğinde Wooyoung gözlerini kapattı ve sustu bir süre. Sürekli dönüp dolaşıp buraya varmaktan yorulmuştu. Böyle olmamalılardı, mutlu olmalarını istemişti. Gerginlikten, hüzünden, tartışmalardan, çıkmazlardan nefret ediyordu. Ona her şey mahvolmuş gibi hissettiriyor, sonu gelmeyecek gibi duran bir huzursuzluk veriyordu. Bu yüzden o öylece dururken zamanın akmasını ve o anı atlatmalarını istedi ama elbette bu mümkün olmayacaktı.

"Sana söylemiştim, anlatamayacağımı. En başında söyledim, sen de kabul ettin. Lütfen, yapma bunu."

Wooyoung gözlerini açmadan önce konuştuğunda elleri serbest bırakılıp kucağına düştü. Baktığında San'ın sehpanın üstünde dolu olan şişelere uzanmış bir yenisini daha açmakta olduğunu gördü. Engellemek için hamle yapmasına izin vermeden San koltuktan kalkmıştı.

"Sen konuşmayacaksan da ben konuşabilirim, değil mi?"

Wooyoung endişelenmesine rağmen bu durumun tam olarak nereye varacağını ya da nasıl engelleyeceğini bilemiyordu. San ise orta sehpaya, Wooyoung'un karşısına oturup ondan bir işaret yakalayabilme umuduyla gözlerinin içine bakarak cümlelerini toparlamaya gerek duymadan aklından geçenleri dökmeye başladı.

"Annen, o yurtdışında değil mi? Onunla mı ilgili? Hasta mı? Başı mı derde girdi?"
"Abin! Abinin annenin yanına taşınmayı düşündüğünü söylemiştin. İş mi kurdu orada? Onunla mı çalışacaksın?"
"Annen evleniyor mu ya da? Belki zengin biriyle? Bilmiyorum, belki de böyle bir gelecek istiyorsun."

Wooyoung ifadesiz bir yüzle karşısında çırpınan sarhoş adama bakmaya devam ederken stresten yanağının içini ısırıyordu.

"Belki de... Dans etmek için mi gidiyorsun? Başvurmak istediğin akademi. Kabul edildin, tabiki! Ben, buna sevinirim Young."
"Doğru mu?"

"San, durmayacak mısın? Kafan da güzel, içme daha fazla."

San eline uzanan eli itip şişeyi, dibini gördükten sonra diğer boş olanların yanına bıraktı.

"Doğru mu, dedim."

"Değil, hiçbiri doğru değil! Olsa da onaylayacak değilim, salak mısın?"

Wooyoung iç çekerken San gülümsemişti.

"Ben anlarım."

Gülümsemesi aklına gelen düşünceyle solmuş, dile getirip getiremeyeceğini değerlendirirken bir sessizlik oluşturmuştu.

"Wooyoung, güzelim."
"Sen..."
"Hasta olan sen misin?"
"Bilmiyorum, belki yurtdışında tedavi imkanı yüksek bir hastalık?"
"Seninle yeterince ilgilenememiş, bir şeyleri gözden kaçırmış olma ihtimali beni delirtir Young."

"Ben iyiyim..."
"...ve San. Beni, bir insanın sevilebileceğini düşündüğümden daha fazla sevdin. Ben sana hep minnettarım, o yüzden ne olursa olsun pişmanlık duyma."

"O zaman neden?! Derdin ne?!"

Adamın sesi az önceki ağlamaklı sesine inat yükselip sertleşince Wooyoung istemsizce geriye kaçmıştı. Kendisi de sesini yükseltmeden bu akşamı sonlandırmak için koltuktan kalktı.

"Geliyor musun?"

"Henüz erken, Wooyoung, oturur musun?"

"Bu konuşmaya devam etmeyeceğim, hiçbir faydası yok."

San'ın sesini duyup durmasaydı yatak odasına gidiyor olacaktı.

"Başka biri mi var?"

"San, daha fazla devam etme, sadece saçmalıyorsun."

"Tek söyleyeceğin bu mu?"

Wooyoung kendisi gibi ayağa dikilmiş olan adama döndü. Kendisini şaşırtarak sakin kalabiliyor ve çığlık atarak bağırmıyorsa San'ın çaresizce düşünüp durmasını anlayabiliyor olduğu içindi, üstelik konuşurken tamamen kendinde olmadığını da biliyordu. Bir kez daha derin nefes aldı, ses tonunu sabit tutmaya çalışarak konuştu.

"Ne söylememi istiyorsun? Mantığı bile olmayan suçlaman için açıklama mı yapayım? Sarhoşsun, ne dediğinin farkında değilsin."

"Belki de seni böylesine seven adamdan gitmeden önce olabildiğince faydalanmak istedin."

Wooyoung içinde bir şeylerin zehir dolu bir kavanoz gibi doluluğunun sonuna gelip kırılmış ve taşmış olduğunu hissetti. İkisinin de içinin acımasına sebep olacak bir zehir.

"Siktir git o zaman, San! Böyle düşünüyorsan neden hala buradasın? Madem seni kullanıyorum, hem de bir başkasına gitmeden önce, neden izin veriyorsun? Hiç gururun yok mu senin? Bu kadar muhtaç ve zavallı mısın? Ha? Siktir git!"

Wooyoung yatak odasına gidip kapıyı arkasından kapattığında hıçkırarak ağlıyordu. Yatağa uzandığında ise artık ağlarken yer yer nefesi kesiliyor, öksürüyordu. Özür dilemesini beklemiyordu, özür de dilemeyecekti. Sadece San gelip yanına yatsın, ona sarılsın istiyordu. Son gecelerinde San'ın dış kapıyı sertçe çarpışını duymayı beklememişti.

***

ahahaha kimsenin okumadığı kitaba yeni bölüm atıp duruyorum :') çünkü taslaklarda bölüm var ve boş olduğumdan yazmaya devam ediyorum. ayrıca okunmasa bile ben hala ilgiliyken bitirmek istiyorum. falan filan... iyi günler, okuyan olursa teşekkür ediyorum. ♡

Целуй Меня (öp beni) // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin