gerçek olamayacak kadar güzeldi

251 39 5
                                    

Saat üçü geçiyordu sessiz yolculukları şehrin dışına doğru sürerken. Wooyoung gittikleri yeri tahmin edebiliyordu artık. Dağa doğru çıkan yolun kenarında kiralık evler vardı, arkadaşlarıyla beraber de birkaç kere gelmişlerdi. Pek özel bir konumu olmadığından oldukça sakin, ormanlık alanın içinde, kafa dinlemek için cazipti. Anlamadığı şey, neden gecenin bir saati, birkaç saatliğine gittikleriydi. Yine de evden çıktıktan sonra çok sorguladığı söylenemezdi, San'a ayak uydurmaya karar vermişti. Nasılsa sevgilim, her şey saatler sonra geride kalacak.

Birbirlerine çok da yakın olmayan evler görünmeye başladığında çok ilerlemeden dar yollardan birine girdiler. Yol ilerledikçe kötüleşmişti ve taşlar yüzünden araba sarsılıyordu. En sonunda tek katlı, etraftakilerin genelinden daha küçük bir evin önünde durmuşlardı. Arabadan indiklerinde Wooyoung, San'ın peşinden içeri girerken adamın burayı o gece mi kiraladığını düşündü.

San, Wooyoung içeri adımını atınca tek eliyle onu durdurmuştu. O olduğu yerde beklerken önce kapıyı kilitledi. Sonra yavaşça arkasına geçip elleriyle gözlerini kapattı. Wooyoung ona uyum sağlamıştı ve küçük holden geçip tek oda olan salona girdiler. San ellerini Wooyoung'un gözlerinden çekip saçlarına götürdü. Tam karşılarında duran şömine, önündeki minderler, geniş köşe koltuk, köşedeki küçük tezgahın üstündeki alkol şişeleri ve bardaklar, sessizlik, soğuk hava... Wooyoung'un gözleri yavaşça odada gezinirken daha önce geldikleri evlerdeki odalardan farklı bir nokta bulamıyordu. Ama burada, arkasındaki bedenle yalnızken hissettikleri asla aynı değildi.

San Wooyoung'un saçındaki elleriyle kafasını arkaya doğru çekip sertçe öpmüştü ki o zaman fark edebildi, cam tavanı. Şehrin dışında, yıldızlar ayla beraber odayı ışık kaynağı olmadan aydınlatacak kadar parlak ve netti.

"San."

Wooyoung yukarı bakmaya devam ederken San önüne geçip ellerini adamın beline sarmıştı. Wooyoung'un gözlerinde parlayan yıldızları görebiliyordu, yani bu sefer gerçek anlamda.

"San."

"Efendim?"

"Biliyor musun?"

"Neyi, Young?"

Wooyoung gözlerini tavanın arkasından seyrettiği gökyüzünden çekip karşısındaki adamın gözlerine çevirdi. Bir elini yanağına koyarken diğer elinin parmak uçlarını yüz hatlarında gezdirmeye başladı. San'ın gözlerinde gördüğü özlemin aynısına sahipti ve uzun zamandır sevdiği, henüz sevgili olduğu ve saatler sonra da kaybedeceği adamla böyle güzel bir odada olmaları nefesini kesiyor ve göğsünün altında bir yerlerin kasılmasına sebep oluyordu.

"Bildiğini söyleyeceksin belki ama ben kesin bir şekilde emin olmanı istiyorum; gerçekten farkında ol, içtenlikle bil."
"Ben sana aşığım."

Adamın avuçlarının arasındaki yüzünü kendisine çekip yumuşak bir şekilde öpmeye başladı dudaklarını. San temasından daha çok sözcüklerinin etkisindeyken Wooyoung öpüşünü sertleştirmiş ve bedenini ona bastırarak odanın ortasına kadar getirmişti ikisini. San da onu aynı istekle öpmeye başlarken dudaklarını ayırmadan kendisini kontrollü bir şekilde koltuğa bırakıp sarıldığı adamı da üstüne çekti. 

"Biliyorsun."

Wooyoung zaten sıkışan ciğerlerinin nefessiz kaldığını hissettiğinde öpüşmelerini durdurmuştu ama hala dudakları birbirlerine değiyordu.

San, düşünebilseydi belki farklı bir cevap verirdi ama adamın o an konuşurken dudaklarına çarpan dudaklarından az önce kendisine aşık olduğunu duymuştu -gerçek veya değil- ve bu onu delirtiyordu.

"Biliyorum, sanırım."

"Ben de biliyorum."

"Ne?"

"Ben de, senin bana aşık olduğunu biliyorum."

"Hadi ya, sana aşığım dediğimi hiç hatırlamıyorum."

Wooyoung gülümseyerek doğrulup hala yatar pozisyonda olan adamın üstüne oturdu.

"Ben de hatırlamıyorum, keşke deseydin."

"Ben dışarıdayken içtin mi sen?"

"Hayır. Seni bekledim, ağlayarak."

Suratı asılıp ayağa kalkarken konuşmuştu. San da ayağa kalkıp kendisine sırtını dönmüş gökyüzünü seyreden adamın yanına ilerlerken üstündeki uzun kabanı çıkardı.

"Özür dilerim. Şömineyi yaktıktan sonra gözlerini, gözyaşlarını telafi edecek kadar öpeceğim. Şimdi otur da şunu üstüne örteyim."

Wooyoung arkasını dönüp San'ın elinden aldığı kabanı giyinmesi için adamın omuzlarına bıraktıktan sonra koltuğa bağdaş kurarak oturdu.

"Üşümemi istemiyorsan gel ve bana sarıl. Şömine yakmana gerek yok."

"Ama hava gerçekten soğuk."

Yine de kabanının kollarını geçirip söylediğini yaparak yanına oturdu ve kollarının arasına aldı onu.

"O zaman daha sıkı sarılmalısın."

"Öyle olsun."

Dışarıdaki ağaçların hışırtısı ve San'ın, Wooyoung'un üstünde gezinen ellerinin sesi duyuldu bir süre sadece.

"Bana hiç 'Sana aşığım.' demedin ama biliyorum. O kadar güzel hissettiriyor ki. Sen de bunu hisset istiyorum. Sen de aşık olduğun kişinin sana aşık olduğunu benim bildiğim gibi bil istiyorum."

***

gülümsemeni kaybetme, başka hiçbir şey önemli değil.
bedenlerimiz ölebilir, ben yas tuttum bile.
senden şu cümle kadar nefret ediyorum:
"gerçek olamayacak kadar güzeldi."

sevmek belki bir şeydir ama sevildiğini bilmek çok şeydir. -C. Bukowski

Целуй Меня (öp beni) // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin