neredesin, başımı döndüren?

210 35 6
                                    

San

Hongjoong'un kapısının önüne geldiğimde kapıyı yumruklarcasına çalmıştım. Çok geçmeden açılınca karşımda gerginlikle kıpırdanan Hongjoong'u ve arkasında duvara yaslanmış duran Seonghwa'yı gördüm.

"Merhaba, San."

Seonghwa'ya yanıt vermediğimde Hongjoong iç çekip içeri geçmem için kenara çekildi. Girdiğimde Hongjoong arkamdan kapıyı kapatırken Seonghwa beni eliyle salona yönlendirmişti, önden gidip kapıya en yakın koltuğa oturdum. Sinirle ellerimle oynuyor, gerginlikten dizimi sallıyordum. İkisi de karşımdaki kanepeye oturdu.

"Mingi'yle konuşmanı duyduğumu biliyorsun. Anlat."

"San... Ne diyeceğimi bilmiyorum, üzgünüm... Biz-"

"Kısa ve net tut, Hongjoong."

Bir kez daha derin bir çekip ellerini lacivert saçlarından geçirdi.

"Peki. Wooyoung'la iletişimimizi tamamen kaybetmedik, kendisi bazen beni arıyor."

"O iyi mi?"

"Bu düşündüğün kadar basit bir soru değil. Ama gittiği için iyi olduğunu söyleyebilirim."

"Mutlu öyleyse."

"Bunu bilemem San, pişman değil sadece."
"Dediğim gibi neredeyse her hafta arıyor, seni soruyor."
"Bizi de kendinden uzaklaştırdığın için... Mingi'den haber alıyorduk. Bugün de açılışta olup olmayacağını sordu..."
"Canlı yayında izlemek istiyormuş."

O kadar uzun zaman olmuştu ki biri karşıma geçip ondan bahsetmeyeli, Wooyoung'un varlığından haberdar olmayalı. Karnım kasılıyordu. Ama beni terk etmesine ve endişe içinde habersiz bırakmasına rağmen onun benden haber almak istemesi ve hatta alabilmesi sinirlerimi daha da germişti.

"Sizi uzaklaştırdım ve bu sizin için o kadar anlamsızdı ki buna devam etmekte ve Mingi'yi de bu işe karıştırmakta bir sorun görmediniz, öyle mi? Benim ondan bihaber ne halde olduğumu ona anlattırken de bu ironik durumdan rahatsız olmadınız mı? Size söyleyecek hiçbir şeyim yok. Yazık."

"San, bizim nasıl bir durumda kaldığımızı anlamıyorsun."

"İstemiyorum da! Sen benim nasıl bir durumda olduğumu anlıyor musun, Hwa?"
"Ama madem öyle, bana bir zamanlar ufak da olsa değer verdiyseniz, biraz da olsa iddia ettiğiniz gibi üzgünseniz Wooyoung'a ulaşmama izin verin."

Bir süre bekleyip içinden durumu değerlendirmesi gerekmişti Hongjoong'un bana cevap vermesi için.

"Aslına bakarsan numarası gizli. Yani o bizi arıyor sadece. "

Hongjoong, Seonghwa'ya baktığında birkaç saniye gözleriyle konuşup anlaştılar ve devam etti.

"Bekleyip telefonuna çıksan bile seninle konuşmayacaktır."
"Ama sanırım sana verebileceğim bir adres var."

Wooyoung'un adresi... Ona ulaşabilecek olma düşüncesiyle nefesim kesilmişti.

"Acil bir durum olursa ya da kargo göndermem gerekirse diye bıraktığı bir adres. Münih'te."

Hongjoong'un söylediği her kelimeyle uzun zamandır hissettiğim çaresizliğin aşıldığını hissederken hareket etmeyi de kesmiş ve tamamen ağzından çıkanlara odaklanmıştım.

"Ama adres kendi adına değil."
"Yani, muhtemelen ona ulaştıracak bir arkadaşıdır."

Başka ne olacaktı? Her şeye rağmen Wooyoung beni seviyor, beni gerçekten seviyor.

Bu düşüncelerime rağmen hafiften huzursuz hissetmeme engel olamamıştım. Ben ağzımı açıp bir şey söyleyemeden Hongjoong'un orta sehpanın üstünde duran telefonu çalmaya başlamıştı. Gizli numara. Gözlerim ikisinin gözlerinde gezinirken Hongjoong konuştu.

"Telefonu açmak istersen, izin vereceğim, San. Ama dediğim gibi seninle konuşmaya hâlâ hazır olduğunu düşünmüyorum."

"Hazır değil midir? Bir yılı geçti benden gideli, onun benimle konuşmaya hazır olmak gibi bir arzusu yok ki zaten."

Telefonu elime alırken söylemiştim. Ellerim titriyordu ekrana dokunurken. Kulağıma götürüp sesini duymak için bekledim.

"Alo, Hongjoong."

Bedenim kontrolsüzce tepki veriyordu sadece sesini duymamla; ellerim titremeye devam ederken gözlerim dolmuştu, kalbim öyle hızlanmıştı ve o kadar acıyordu ki öleceğimi düşünüyordum.

"Hongjoong?"

İkinci kez gelen sesiyle dayanamayacağımı anlayıp hoparlörü açtıktan sonra Hongjoong'a uzattım telefonu.

"Alo? Kesinti oldu sanırım, Woo. Tekrar eder misin? "

"Ah! Selam."

Nefesimi tutmuş, kapalı gözlerimden usulca akan yaşlarımı yanaklarımda hissederken sesini dinliyordum.

"Bugün ikinci kez rahatsız ediyorum seni, üzgünüm. Bir şey öğrenebildin mi diye merak ettim. San katılacak mı açılışa?"

İsmimi onun ağzından duymayalı o kadar çok zaman olmuştu ki... Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım.

"Şey..."

Hongjoong devam edemeyince durumu Wooyoung'a fark ettirmemesi için ona cevap vermek zorunda olduğumu hatırlayıp başımı iki yana salladım.

"...katılmayacakmış."

"Anladım."

Sesindeki hayal kırıklığı yemin ederim benim uydurmam olamayacak kadar açıktı.

"Onu görmek isterdim."

Beni delirtiyorsun Jung Wooyoung. Gel ve gör beni. Ben de seni görmek istiyorum. Çok...

"Neyse, teşekkür ederim, Hongjoong. Kendinize iyi bakın, sonra arayacağım."

"Sen de kendine iyi bak, Wooyoung."

Telefon kapandığı gibi kendimi evden dışarı atmış, o sırada da bana adresi mesaj atmaları için arkamda kalanlara bağırmıştım.

***

bu nasıl olabilir?
nasıl hala unutamam seni?
nasıl öldürebilirim aşkımı?
neredesin, başımı döndüren?
senin çıkarın ne?

Целуй Меня (öp beni) // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin