Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Yaz bu kalemin yorgun askeri
Yerden topla kayan yıldızları
Yok bana dermanı cennetin
Kan dolu gözlerim revan dört yanım
Görevden yeni çıkmış, elleri hâlâ titrer iken, zayıf düşmüş bedeni, elinde tutmaya çalıştığı lavanta buketi ile hayat bulmaya çalışıyordu. Sevdiği adamın, yaralanmadan önce ona verdiği lavanta buketi ile...
"Umay Teğmenim." Arkasında duyduğu boğuk ve bir o kadar temkinli ses ile, yorgunluktan yukarıda tutamadığı başını kaldırıp sesin geldiği yöne bakmıştı. Buğulu gözleri, karşısında ki yüzü yavaşça çözdüğünde, buruk bir tebessüm görülmüştü dudaklarında. Acının tatlı tebessümü budur işte. Acını, üzüntünü, yorgunluğunu saklamak için kuru dudaklarda beliren sahte gülüş. "Sen miydin Pamir? Ayakta durma," kanın kuruduğu elini oturduğu merdivene iki kere vurmuştu, Pamir'in oturmasını sağlamak için. "gel otur." Bu kadar acıya rağmen hiçbir şekilde belli etmeyen, sert bakışından bir şey kaybetmeyen gözlerini Pamir'in gözlerine kenetlemişti, Teğmen Umay Göktürk. "Yüzbaşı Kutay Kaya'nın dediği kadar varsınız Umay Teğmenim." Bakışlarında ne merak kırıntısı ne de yaşam belirtisi vardı. Kaşlarını hafif kaldırıp, devam etmesi için çenesini yukarı kaldırdı. "Sizi öveceği sırada hep, Asena bakışı olan tek kadın o'dur. Ne İlke Teğmen, ne Yosun Teğmen, ne de Asel Üsteğmen de böyle bir bakış var. Asena kanını sadece Umay Teğmen taşıyor, derdi."Yüzbaşı Kutay Kaya, Erlere ondan mı bahsediyordu? Karargâh dışında bile onunla konuşmayan, sadece dün doğum günü olduğu ve karargahta ki herkesin hediye alacağını bildiği için, İlke Teğmen'den lavantaları sevdiğini öğrenip doğum günü hediyesi olarak alan Yüzbaşı Kutay Kaya'dan bahsediyoruz. Bu mümkün olamazdı, bırakın mümkün olmasını bir hayal dâhi olamazdı.
"Birkaç gün öncesini hatırlayın Teğmenim. Bize en sevdiği marşı okutacaktı. Ve sizin de o gün duyduğunuz gibi 'Umay Marşı'nı okutturdu." Derin bir nefes almıştı Teğmen Umay Göktürk. "Pamir!" demişti uyarır bir ses tonuyla. "Ciddiyim, lütfen sadece hatırlayın o günü." Ve eklemişti. "Gözlerinizi kapatın Teğmenim." Uzman Çavuş Pamir Erbaş'ın dediğini dinlemiş ve gözlerini kapatıp o günü hatırlamaya çalışmıştı."Asker! Rahat! Hazır ol! Dikkat! " saygı duruşunda bulunuldu. İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan törende yaptığı konuşmada şunları söyledi;
"Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, vefatının 85. Sene-i devriyesinde, yâd etmek için toplandığımız bu özel günde, sizleri saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu toprakları bize vatan kılan tüm şehitlerimizi ve bugün hayatta olmayan gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Hayatta olan tüm gazilerimize de sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum. Gazilerimizin bütün milletimize emanet olduğunu hiçbir zaman unutmamalı; bu bilinç ve hassasiyetle hareket etmeliyiz. Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti'nin varlığını devam ettirme mücadelesi içinde olduğu bir zaman diliminde dünyaya geldi. Mustafa Kemal'in çocukluk ve ilk gençlik çağları da bu döneme rastlar. 20. Asrın başlarında artık bir askerdir. Ancak mensubu bulunduğu ordunun büyük çoğunluğu, asıl görevi vatan savunması olduğu, bu görev için her türlü hazırlığı yapmakla sorumlu bulunduğu halde siyasetle meşguldür. Kendi yapısal sorunlarını çözmek, aslî işine odaklanmak yerine, siyasetle uğraşan bir subay kadrosunun idare ettiği ordu,
Balkan Savaşlarında bozguna uğramış; bunun bedeli de ülke için ağır olmuştur. 1913 yılından itibaren Osmanlı Ordusu tamamen Almanların kontrolüne girmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavantalar Eşliğinde
Ficção Adolescente"Bazı durumlarda insanlar böyle yaşamaya mecburdur. Asker olmayı seçtiysen, sonunda vatan için öleceğini bilirsin." "Peki aşıksanız ölmek zor gelir mi?" "En kötüsü de o'dur. Ölmeyi geç, nefes almak bile zor gelir." Binbir zorluğu beraberinde getiren...