11. BÖLÜM - PORTAKAL KOKULU ŞEHİR

74 8 6
                                    


Saatlerdir araba kullanıyorum ve gerçekten ayak bileklerimi çıkarıp bir kenara koyasım var artık. Kendimi çok yorgun hissediyorum. Neyse ki artık Antalya'nın içerisindeyim. Yıllardır görmedim buraları. En son on ya da on bir yaşımdayken yaz tatilinde gelmiş ve dedemlerde bir ay boyunca tatil yapmıştım. Sonrasında bir türlü gelemedim.

Şimdi yıllar sonra yeniden buradayım. İzmir'e çok benziyor ama bir o kadar da farklı. Daha yeşil, daha sıcak, daha mavi... İçerisinden benden bir parçayı, daha doğrusu kendisinin bir parçası olduğum biri var. O yüzden bir başka seviyorum.
Adresi bulabilmem için arabayı sağa çekip dörtlüleri yaktım. Önceden konuştuğumuz gibi anneannemin küçük hatchback model aracını almıştım. Allah'tan arabanın rengi beyaz da bu mevsimine hiç uygun olmayan Antalya sıcağında daha fazla kavrulmadım. Evet aylardan nisan ama Antalya birçok ile göre resmen temmuzu yaşıyor.

Arabayı yolun sağına çeker çekmez el frenini çekip durdurdum. Yan koltuğa fırlattığım telefonu elime aldım ve haritalar uygulamasını açtım. Elimde adres vardı ama nasıl gideceğimi bilmiyordum. Haritalar uygulamasını açtım ancak önce adresi bulmam lazım. Notlar kısmına giriş yapıp adresi bulup kopyaladım ve uygulamada arattım.

Adresi bulduktan sonra yol tarifine bastım ve aracı tekrar çalıştırıp navigasyondaki hanımefendinin yönlendirmesine kulak vererek yoluma devam ettim. Uygulamaya göre hâlâ bir saatlik yolum vardı ve akşam olmak üzereydi ve ben çok açım. Bence en mantıklısı önce yemek için güzel bir mekân bulup karnımı doyurmak sonra da yoluma devam etmek. Zaten kimsenin oraya gittiğimden haberleri yoktu. Sürpriz yapacaktım. O yüzden bekleyenim de yok yani.

Uygulamadaki yol tarifini kısa süreliğine kapattım ve tekrar aracı sağa çekip bu defa da aynı uygulamada yakınlarımda bulunan restoranları arattım ve içinden en çok beğeni alan ve en çok olumlu yorum alan yeri bulmaya çalıştım. Hiçbir fikrim olmayan ve yapılan yorumlara güvenerek bir yer buldum ve bu defa o istikamete doğru yola çıktım. Zaten çok da uzak değildi.

Kısa bir yolculuktan sonra hakkında en ufak bir fikrim bile olmayan restorana ulaştım. Dışarıdan son derece şık bir görüntüsü vardı. Ahşam pencereler ve ahşap duvarlarıyla tam bir köy evlerini andırıyordu ama gerçekten çok büyüktü. Dış tarafında da büyük bir alanı açık hava olarak kullanıyorlardı. Onlarca ampulün bağlı olduğu elektrik aksamıyla aydınlatılıyordu. Vakit akşam olmak üzereydi. Işıklar adeta yıldız gibi parlıyordu. Zeminde ise ahşap masaların etrafında son derece rahat sandalyeler vardı. Mekân gerçekten harika görünüyordu. Ben de acele etmeden nisan ayında yaz keyfini tatmak için açık havadaki masalardan birine geçip oturdum.

Üzerimde de mevsime uygun kıyafetler vardı. Üst tarafımda çapraz bağlarla hareketli detaylar verilmiş beyaz, göğüs dekolteli ve göbeği açıkta bırakan bir tshirt, onun üstünde de örgü, bol bir hırka vardı. Üşüme ihtimalime karşı yanıma almıştım. Alt tarafımda da açık mavi bir kot pantolon vardı. Gerçekten dikkat çekiciydi. Ayağımda da sandaletler vardı. Normalde bu havada yaşadığım yerde giyemeyeceğim için yanıma almayacaktım ama Antalya faktörü çıkınca birkaç parça yazlık kıyafetin zararı olmazdı. Nihayetinden bir ay sonra havalar iyice ısınacak ve haliyle bu kıyafetlere ihtiyacım olacaktı.

Gelen garsona siparişimi verdim. Gerçekten çok aç olduğum için en sevdiğim yemeği sipariş ettim: Tavuklu, mantarlı, kremalı makarna. Üzerinde de elbette rendelenmiş parmesan peyniri. Yanına da buz gibi soğuk bir kola.

Yemeği yedikten sonra hava iyice kararmıştı ve akşam iyice çökmüştü. Hesabı öder ödemez çıktım ve arabama doğru ilerledim. Artık daha fazla geç kalamazdım. Haritayı açıp yoluma devam ettim.

DERSİMİZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin