11.Bölüm: Ödenmemiş Hesaplar

3.1K 259 54
                                    

Başımı koltuğa yaslamış, arabanın camından akıp giden yolları izliyordum. Aklımda binbir soru, göğsümde bir ağırlık ve aynı göğsün bir kıyısına sıkışmış sayısız his vardı. Tüm bu kargaşanın ortasında ve zihnimin susmayan düşüncelerinin arasında, bundan bir hafta önce Levent'le hemen altında durduğumuz o sokak lambası gibi çarpıcı bir ışıkla öne çıkan tek bir soru bulunuyordu: Doğruyu mu yapıyorum?

Yalanlar, sırlar, duygular...Hepsi bir bir önümüze dizilmişken, onların zamanı geldiğinde takılıp düşeceğimiz bir engel hâlini almayacağını kim bilebilirdi ki? Belki bir şekilde kaçtığımız gerçekler yerine, bizi boğan yalanlarımız olacaktı. Kim bunu inkâr edebilirdi?

"Dalgınsın." diyen sesini duyduğumda, düşüncelerimin arasından tam sıyrılamamış olmanın dalgınlığıyla, "Hı?" diye bir tepki verdim ona. Güldü. "Bayağı dalgınsın."

Bahsetmeyecektim. Gerçekten, tek bir kelime dökülmeyecekti dudaklarımdan. Ancak bir an sonra, konuşmaya hazırlanmak adına derin bir nefesi içime çekerken buldum kendimi. Ve o an, sözcüklerin ben kontrol edemeden ona ulaşmaları işten bile değildi. "Bu oyunun kötü sonuçlanma ihtimali endişelendiriyor beni. Onca söz, onca davranış..."

"Yalan söylememiz mi seni tereddüte düşüren?" diye haklı bir soru yönelttiğinde gülümsedim. Keşke sadece yalanlar olsaydı beni tereddüte düşüren. Gözlerin, hareketlerin, geçmişin...Her şey benim için koca bir tereddütten ibaret be Levent.

Düşüncelerimi sesime yansıtmamaya çalışarak, "Evet, sanırım öyle." diye cevap verdim ona. Araba durduğunda evimin önüne ne ara geldiğimizi anlayamadığım için şaşkındım ancak Levent'in sözleri, bu şaşkınlığı dağıtan şey oldu. "Karmen...Biliyorum, kafan karışık. Hayatında böyle bir teklif alan ilk insan olabilirsin..." dediğinde, gülerek bir ekleme yaptım. "Yaz dizilerinin ve romantik kitapların karakterleri dışında."

Her konuşmana yaz dizilerini sıkıştırmasan olmuyor Karmen.

Ee, seviyordum, ne yapayım? Allah'ın bildiğini kuldan saklayacak hâlim yoktu ya.

Levent'in zümrüt yeşili gözleri kısılırken ve bir tebessüm yer edinirken yüzünde, "Evet, öyle." diye hak verdikten sonra devam etti. "Ancak her şeyin daha çok başındayız. Herhangi bir sorun çıkmadığı müddetçe düşünmemiz gereken bir şey olmayacak, güven bana. Yalnızca birkaç hafta..."

Birkaç hafta...Yalnızca birkaç hafta...

Beni korkutan, o birkaç haftada ona alışmak mıydı, daha fazlası mı emin değildim. Onun gözlerine bakarken ona alışma ihtimali o kadar uzak gelmiyordu bana. Beni asıl korkutan da, endişelendiren de, kafamı karıştıran da buydu. Ancak Levent, bu düşünceleri hiçbir zaman bilmeyecekti. İzin vermeyecektim.

Oyun, dedim. Sadece bir oyun.

"Haklısın." diye yanıtladım, bu sefer düşündüklerimin sesime yansımasına engel olamamıştım fakat Levent'in bunu fark etmediğini ummaktan başka çarem var mıydı ki? "Zamana bırakmak en iyisi olacak eminim."

"Umarım." diye mırıldanışını doğru mu duymuştum, emin olamasam da doğru duysam bile ne anlam vereceğimi bilemedim. Kısa bir sessizlik yaşandı aramızda. Birbirimizi yeterince tanımamanın yarattığı mesafedendi belki, belki de konuştuklarımızı yeterli bulduğumuzdan. En nihayetinde sonlandırmak istediğim bir sessizlikti bu. Biraz daha böyle durursak saçma bir şey söyleyerek ya da yaparak mahvetmeyi başarabileceğim bir andı.

İşte tam da bu nedenle, "Öyleyse, iyi geceler." diyerek âni bir şekilde veda ettiğimde, kısa bir an duraksadıktan sonra, "İyi geceler." diye cevap verdi biraz şaşkın bir şekilde. Levent'in âni iniş çıkışlarıma alışması gerekecekti birlikte zaman geçirdiğimiz süre boyunca, her seferinde böyle şaşıracaksa işimiz vardı vallahi! Belki de bunun için Azra'yı görevlendirmeliydim zirâ Azra'yla biraz zaman geçirse benim ruh hâlimi gayet dengeli bile bulabilirdi.

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin