15.Bölüm: Alatlı Fırtınası

2.6K 227 43
                                    

Yavaş adımlarla ilerliyordu bana doğru, bir, iki, üç...Saklanması güç. Her adımında daha bir baskındı öfkesi, her adımında yer titriyordu sanki. Dört, beş, altı...Korku aklımı çaldı.

"Selâlar..." diye fısıldadım. "Selâlar okunuyor."

"Ne?"

Sesiyle irkilerek ona döndüğümde yanıbaşımdaki varlığını hatırladım. Garibim Levent, ne söylediğimi anlamlandırmaya çalışarak afallamış bir şekilde yüzüme bakıyordu. Sosyal medya keşfetine düşen dini videolar gibi bir anda selâdan konuya girince anlayamamıştı tabii.

Elimde sessizce titreyen telefonuma döndü bakışlarım. Sinem'den bir mesaj olduğunu fark ettim, içeriği ise beynimden vurulmuşa döneceğim cinstendi.

Kimden: Sine'm

Abla babam yanına geliyormuş, Meryem Teyze her şeyi yumurtlamış sağ olsun. Şey yap sen en iyisi...yurtdışına kaç. İnşallah şimdiye kadar kazandığın paraları biriktirmeyi akıl edebilmişsindir.

Öptüm! :*

Allah belanı versin Sinem, diye geçirdim içimden. Nasıl bir günah, bir kardeşin böylesine gamsız olması kadar acı bir bedel ödetirdi ki insana? Ben gerçekten ne günah işlemiştim?

"Kıyamet diyorum..." dedim omuzlarım düşerken. "Hiç uzak değil."

"Karmen ne-"

"Emine Karmen Alatlı!"

Her insanın, kendisinde bir kusur olarak görmese de yabancı gözlerden saklamak istediği bir şeyi, bir yeri vardır. Belki ruhunda, belki görünümünde...İnsan, aslında sakladıkça o yanını daha çok ortaya çıkardığının farkında olmaz. İşte bu yüzden, bazen kusur olsun ya da olmasın, insanın sevmediği yanını da sevdiği yanı kadar ortaya koyması gerekir. Hatta biz buna çoğunlukla, "dürüstlük" deriz.

Benim sevmediğim, saklamak istediğim o yanım, kesinlikle ilk ismimdi. Emine...

Babam, babannemi ben doğmadan hemen önce kaybedince, adını yaşatmak için benim mükemmel bir taşıyıcı olduğumu düşünmüş olmalıydı. Ancak ben, bu ismi kullanmak bir kenara, taşımaktan bile hazzetmezdim. Sorun babannemi sevmem ya da sevmemem değildi. Zaten onu tanıyacağım kadar da kalmamıştı yanımızda. Sorun, tam olarak, eğer bir isim birinden miras kaldıysa o kişinin kaderinin bir parçasını aynı ismi taşıyanın da alacağına inanmam ve dünyaya gerçekten çile çekmek için gelen, üstüne gün yüzü görmeden vefât eden babannemin kaderini ucundan bile yaşamak istemememdi.

"Emine Karmen Alatlı!" diye yineleyen sesle, dehşet içerisinde yutkundum. Kanım resmen damarlarımda donarken tam şu an ölüm fermanımın yazıldığını hissediyordum. Donan kanımla hem de...

Ben karalar bağlamış ne yapacağımı düşünürken Levent, şaşkınlıkla bana döndü. "Emine sen misin?"

"Maalesef..." dedim ancak sesim o kadar içime kaçmıştı ki, duyduğundan zerre emin değildim. Derin bir nefes alırken, Levent'in gözlerine son kez baktığımı hissettiğim o tuhaf anda, yavaşça arkamı döndüm. Ve onu, dışardan bakan birinin ifadesizlik olarak tâbir edebileceği o yüzle gördüm.

Yine de Ayhan Alatlı'yı gerçekten tanıyan biri çok iyi bilirdi ki, yüzündeki bu donukluk, çıkaracağı fırtınanın hemen öncesinde yaşanılan sessizlikti.

Yanımıza saatler gibi gelen saniyelerden sonra varan babam, bakışlarını bir Levent'in bir benim üzerimizde gezdirdi. Tek kaşını mânidar bir şekilde kaldırarak sordu. Bir ben yapamıyordum ya şu mereti! "Tanıştırmayacak mısın?"

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin