16.Bölüm: Gerçekleşmeyecek Düşler

2.8K 199 23
                                    

Sizi güvende hissettirecek bir yer düşünmenizi istesem duraksardınız.

Önce gözleriniz kapanırdı kuşkusuz. Ardından, hayâl etmeye çalışırdınız. Güven, sıcaklık, umut...Ya hatıralarınızdan ya da dileklerinizden bir yer canlanırdı gözlerinizin önünde. O yerin büyüsüyle sarmalandığınızı hisseder, yavaş yavaş gerçeklikten uzaklaşırdınız. Sizi vâr eden bir duyguyla sarsılırdı kalbiniz. Ruhunuzun olduğu yere gitme isteğiyle çırpınırdı yerinde. Delice ritimlerini kulaklarınızda hissederdiniz.

Tıpkı şimdi bana olduğu gibi...

Tıpkı onunla geçen her an gibi...

Sizin için o yer belki bulutların üstünde, belki çiçeklerle dolu bir tarlada, belki yalnızca bir evin küçük bir odasındaydı. Ama ben, şimdi o yerin düşünü kurarken bir farkındalıkla parçalanan zihnimle, yemyeşil bir ormanda olduğumu hissediyordum. Sıklaşan ağaçlarla kaplı bu orman, dalların arasından süzülen gün ışığını pâre pâre getiriyordu bana. O ufacık, soğuğun değdiği tenimi ısıtmaya bile yetmeyen ışık huzmeleri beni mutlu ederken çıplak ayaklarla toprakta yürümenin zevkini tadıyordum.

Ben, bu ormandan çıkamayacakmış gibi hep aynı yolu arşınlarken...nasıl oluyor da böyle özgür hissediyordum?

Yeşil diyince aklıma her zaman vâdiler, ormanlar, çayırlar gelirdi. Bazen Giresun'daki köyümüzü hatırlardım. Bazen de Oz Büyücüsü'nde yer edinmiş Zümrüt Şehri'ni...

Fakat şimdi, yeşil dendiği zaman aklıma yalnızca Levent geliyordu. Gökkuşağında yer alan envâi çeşit renk gibi, beni duygudan duyguya sürükleyen gözleri...O, beni öyle bir kuyuya hapsetmişti ki, ne çıkmak istiyordum ne de kalmak. Müphem bir gelecek uzanırken önümde, gönüllü bir esaret içine giriyormuşum gibi bir şey yapmadan, yapamadan bekliyordum. Beklediğimin ne olduğunu bile bilmeden...

Ve ben şimdi, kendime ilk kez itiraf edebiliyordum korktuğumu.

Ben, onun beni kâbul etmemesinden korkuyordum. Küçük bir kız gibi görmesinden, hislerimi çocukça bulmasından, beni reddetmesinden, başka birini sevmesinden...

Onu benden uzaklaştıracak her şeyden.

Ve bir kez daha anlıyordum, kalbin zamanı yoktu. Beklemediğiniz bir anda gelen, bir mevsim süresi kadar bile tanımadığınız bir adama tutulabiliyordu. Siz nasıl olduğunu bile anlayamazken o, gönüllü bir şekilde içine gireceği bir hapishane inşâ ediyordu kendine.

Kalbin çoğu zamandan birinden başka gidecek kimsesi olmuyordu.

Levent'in beni saran kollarından ayrılamadım. Ayrılmak istemedim. Eğer ki...olur da acımasızca bu oyunu bitirmek isterse, tutunacağım anılara ihtiyacım vardı. Ellerini daha fazla tutmalıyım, diye düşündüm akmayan yaşlarla gözlerim yanarken. Gözlerine daha fazla bakmalıyım onun.

Bana doladığı kollarını mümkünmüş gibi daha da sıkılaştırdı. Kalbinin ritmini duyabildim kulaklarımda.

Öyle hızlı çarpıyordu ki...

Afalladım.

Tam o sırada, romantik komedi türündeki dizilerin klişeleşmiş uğursuzluğu geldi başımıza. Bu duygusal yoğunluktan kıpırdayamadığımız güzel an, sinir bozucu kapı zilimle birlikte bozuluverdi.

Levent, kollarını çekmemişti benden. Benim de onu bırakmaya niyetim yok gibiydi ancak kapıdaki her kimse, bizi ayırmaya and içmiş gibi zile basmaya devam ediyordu. İstemeye istemeye Levent'ten uzaklaşırken, "Şey...ben..." dedim cılız bir sesle. Az önce yaşanan duygusal anların bir getirisi olarak, sesim havası indirilirken ağzı hafifçe sıkılan balonlar gibi çıkıyordu. Gözlerimi ona değdirmemek için üstün bir çaba harcayarak parkelerde gezdiriyordum o sırada.

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin