3.Bölüm: Kelebek Ömründen Kısa Bazı Olaylar

4.4K 335 133
                                    

Bazı anlar vardı.

Yaşadığınız tüm o seneler boyunca aklınıza doldurduğunuz tüm şiirler, şarkılar, kötü ya da güzel anılar hafızanızdan teker teker, temizliğin sonunda balkondan boşaltılan kirli su gibi dolardı zihninize. Birinin ucundan tutsanız diğeri kollardı dilinizden döküleceği ânı.

Engel olamazdınız.

"Ne..." dedi tekrar, sesi daha güçlü çıkıyordu. Bunu merakına mı yormalıydım, yarım bırakılan cümlelere duyduğu nefrete mi bilemedim. "Ne, ben miyim?"

Kendime kızgındım. Yıllar önce bir falcının söylediği sözleri gerçekmiş gibi kabul ettiğim için, bu sözlere değer verip yıllar sonra aklıma getirdiğim için, üstelik az daha yeni tanıdığım bir adama söyleyeceğim için. Ben su katılmamış bir aptaldım.

"Sen misin..." derken yeniden, şu ânın yoğunluğundan sıyrılmamı sağlayacak herhangi bir bahane arıyordum. İşte tam o anda, az önce bahsettiğim o engellenemez anlardan birinin içine soktum kendimi.

Hem de tek kelimeyle.

"İLACIM!" diye bağırdım birden.

Yeşil gözlerin sahibi afallayarak bana baktı. "Ne?"

İşte şimdi bu yabancı adam, güneşli bir günde sokaktan geçerken kirli suyla sırılsıklam olan o bahtsızdan farklı bir kader yaşamıyordu.

Zirâ benimle tanışmıştı.

"Sen misin ilacım...Ben kalbinde bi' kiracı..." diye Aydilge'nin şarkısını melodiye uydurarak söylerken onun gözlerindeki şok ifadesi gittikçe büyüyordu.

Allah da benim belamı versindi.

"Yerleşicem...Sımsıkı ben..." diye devam ediyordum ancak onun şaşkınlığı büyüdükçe utançtan sesim kısılıyordu. Ve en sonunda şarkıyı, "Gel hemen." diye kelimeleri uzatarak bitirdiğimde, o kadar mırıl mırıl söylemiştim ki kendimden başkasının duyabileceğinden emin bile değildim.

Ben de isterdim mantık çerçevesinde düşünüp açıklamalar yapmayı. Ben de isterdim normal olmayı. Ama beynim, son anda tanıdıktan alınıp kınada dinletilen çalma listesi gibiydi. İçinden ne zaman ne çıkacağı belli olmuyordu.

"Yok..." diye mırıldandı bana tuhaf bakışlarla baktığı dakikaların sonunda. Benimle konuşmaktan ziyade kendi kendine konuşur gibiydi. "Bu böyle olmayacak."

Yerin dibine gireyim de bir daha çıkamayayım istiyordum. Ya da rezilliğimden un ufak olup havaya da karışabilirdim. Bir şekilde buradan yok olmalıydım ancak tek çarem yürümek gibi gözüküyordu.

Neyden bahsettiğini bilmesem de, "Gideyim ben." diye fısıldadım ona bakmaktan kaçınarak. "Hayır!" dediğinde şaşkınlıkla bakışlarımı kaldırdım ve yeşil gözleriyle yeniden buluştu gözlerim. "Siz bu anahtarı alıp arabamda beni bekleyin, ben de eşyalarınızı getirdikten sonra sizi evinize bırakayım."

İtiraz etmek için ağzımı açtım ancak tek kelime etmeme müsaade etmeden kararlı ve hızlı adımlarla kulübe ilerlemeye başladı. Bu destursuz tavrına sinirlenmeli, üstelik az önceki rezilliğimden ötürü hâlâ bana yardımcı olmak istemesine şaşırmalıydım ancak hiçbirini yapmadım.

Yapabildiğim tek şey, o giderken arkasından bakmaktı.

*

"Sözünüzün erisiniz gerçekten." dedim ona kötü kötü bakışlar atarken. Sinirimden çocuk gibi tepinmek istiyordum. "Dediğiniz gibi evime bıraktığınız için çok teşekkür ederim!"

Gözlerini incelediği sağlıkla ilgili afişten bana çevirirken tek kaşını kaldırmıştı. "Alt tarafı bir kontrol. Birazdan sonuçlar çıkar." dedi çocuk avutur gibi sakin, iknâ edici bir sesle. Bu yalnızca beni daha çok delirtmişti. Oflayarak kollarımı göğsümde kavuşturdum.

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin