12.Bölüm: Kaderin Oyunu

2.9K 235 24
                                    

Konuş. Konuşma. Konuş. Konuşma.

Tabaktaki zeytinleri sayarak bir zeytin falı çıkarmaya çalışıyordum. Neden miydi? Başımda bunca dert varken ne yapacağımı bilemediğimden olabilirdi mesela. Bu dertlerden en büyüğü pek tabii Levent Özbek'ti.

Başına dert açan falları unuttun galiba Karmen.

Bir anda zeytin saymayı bıraktım. Doğruydu. Adama Aydilge travması yaşattığımı ne çabuk unutmuştum? Umutsuzca iç geçirdim. Beni aklı başında bir insan olarak görmesine minnet duymalıydım.

Azra ile kahvaltı yaparken kararsızca Levent'le konuşup konuşmamayı düşünüyordum. Zeytinlerden sonra tabağımdaki domatese türlü işkenceler ederken kendi içimde bir tartışma yaşıyordum. Onunla konuşsam, hesap sorsam en nihayetinde benim için bu işe kalkıştığından iyiliğine kötülükle karşılık veriyor gibi duracaktım. Ancak konuşmazsam da Levent'in benim meselemi yönlendirdiği gerçeğine göz yummuş olacaktım. Hangisinin daha mâkul olduğu konusunda ise hiçbir fikrim yoktu zirâ ben mâkul bir insan değildim.

"Hiç haber yok." dedi Azra, telefondan başını kaldırdığında. "Muhtemelen en geç yarına düşer videonuz internete."

Bu, sakin bir gün geçirebileceğim için iyi bir haberdi ancak aklım Levent'te olduğundan Azra'ya cevap bile vermeden, yalnızca başımı sallamakla yetindim. Ben böyle kukumav kuşu gibi oturduğum için en yakın arkadaşımın durumu sorgulaması beklemediğim bir şey değildi. "Ne oldu sana? Aklın başka yerde sanki."

Sıkıntıyla bir nefes alarak sandalyemde arkama yaslandım. Kararsızca oturmaktansa durumu Azra'ya açmak en iyisiydi. Bir süre tereddüt ederek sessiz kalsam da, hemen sonra sinsi imâlarda bulunacağını bile bile dayanamadan söyledim yapacağımı. En yakın arkadaşımla da düşüncelerimi paylaşmayacaksam kiminle paylaşacaktım? Şimdi bu durumla ilgili bir şarkı tutturursa çatalı boğazıma dayarım herhalde. "Levent'in şirketine gideceğim."

Azra, ağzındaki peynirle bana bakarken, "Ha?" diye bir tepki koydu ortaya. Ondan beklediğimden fazlası da değildi gerçi. Peyniri yuttuktan sonra, "Neden ki?" diye sorduğunda, ben cevap veremeden gülerek atıldı. "Hasretine bir gün bile dayanamadın değil mi, seni seni!"

Çatalı gözlerimi devirerek tabağıma bırakırken, "Azra, illâ sinir edeceksin değil mi?" dedim bıkkınca. Omuz silkerek, "Yapmasam içimde kalırdı." diye cevapladıktan sonra elini salladı bana doğru. "Devam et."

Ona kısa bir süre dik dik baktıktan sonra, pes ederek anlatmaya devam ettim. "Levent'in yaptığı her şeyi hak etti Buğrahan ama bu konuda konuşmam gerekiyor onunla. Bu benim meselem, bana haber vermeden hareket etmesi doğru mu sence?"

Azra, olağandışı bir şekilde ciddiyete büründü. Bir an yine dalga geçecek diye korkmuştum açıkçası. "Karmen, belki de Levent bundan seni rahatsız hissettirmemek için bahsetmemiştir. Hem ne diyecekti? 'Karmen'ciğim, iznin olursa ben Buğrahan'ın anlaşmalarını feshettirip onu sektörden attırayım.' falan mı?"

Ona hak vermek istemiyordum, onun bana hak vermesini istiyordum ancak doğru sözleri elimi kolumu bağlamıştı. Tereddütle dudağımı ısırdım. "Tabii ki böyle soramazdı ama ne bileyim...bir şeyler söylemeliydi. Benden başka kimse hayatım konusunda söz sahibi olmamalı." desem de, içten içe Levent'in yaptıklarının bana iyi hissettirdiğinin farkındaydım. Buğrahan'ın şerefsizliği mâlumdu ve bir şekilde cezasını çekmesi gerekiyordu sonuçta.

Bu düşüncem yüzüme de yansımış olmalı ki, Azra'nın da gözünden kaçmamıştı. "Bu şey değil mi ya, istemem yan cebime koy?"

"Ne alakası var?" dedim sinirle. Bilmişçe bir ifade takınarak sandalyesinde arkasına yaslandı. "Gözlerin hiç öyle demiyor ama Karmen. Yine de sen bilirsin, konuşmaya gidersen de yanında olacağım. Karar senin."

EvimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin