Sıcak Ve Yumuşak Dokunuş

631 83 26
                                    

"Hey, Sunarin! "

Suna, koridorun sonundaki lavabolardan çıkan ve kendisine seslenen arkadaşına çevirmişti camdaki bakışlarını. Hızlı adımlarla, her zamanki enerjisiyle birlikte kendisine doğru geliyordu Atsumu. Koridor fazla uzun sayılmazdı, bu yüzden çok uzun sürmemişti yanında bitmesi. Kolunu hemen arkadaşının omzuna yaslamış, ona ayak uydurarak camdan dışarıya yöneltmişti bakışlarını.

"Neden yüzün düşük senin sabahtan beri, canını sıkan bir şeyler mi var? Yoksa annen ile mi tartıştın yine?"

Suna, bu soruların kendisine yöneltilmesine şaşırmamıştı. Ne kadar belli etmemeye çalışırsa çalışsın, birlikte büyüdüğü ikizlerden bir şey asla saklayamıyordu. Saklayamayacağını biliyordu, lakin yine de onları boş yere endişelendirmek istemiyordu. Bu yüzden özen gösteriyordu hareketlerine, ama ne kadar gösterirse göstersin o kadar belli ediyor gibiydi de.

Şu sıralar annesiyle çokça tartışmalara giriyordu Suna. Kimi önemsiz ve sudan sebeplerden olan tartışmalardandı. Ki bunu daha sonrasında kapıyı sertçe kapatarak girdiği odasında anca fark edebiliyordu. Nedenini bilmediği şekilde tartışma esnasında çokça agresifleşiyor, kendini frenleyemiyordu. Kendisinin aksine annesi oğlunun bu durumunun farkındaydı. Küçük oğlu büyüyor, ergenliğe giriyor ve girdiği bu dönemin getirisi olan hırçınlığa, agresifliğe sahip oluyordu.

İkizler de Suna'dan pek farklı sayılmazdı, bu yüzden az çok birbirlerini anlıyorlardı bu konuda. Şu sıralar çokça yaşadıkları bir olay olduğundan aklına bu gelmişti Atsumu'nun, bu yüzden annesi ile arasını sorması gayet normaldi. Suna'da yadırgamamıştı zaten.

"Hayır, annemle tartışmadık. Sadece biraz keyifsizim. Mühim bir şey değil."

Bu cevap Atsumu'yu kesinlikle tatmin etmemişti, ki Suna'da bunun farkındaydı. Lakin kendisi de tam olarak bilmiyordu ki sebebini. Sadece huzursuzdu işte. Belki birazda korkuyordu. İçindeki hisleri tarif edemiyordu ama kalbi çok acı verici bir şekilde hızla çarpıyordu.

Gözleri tenefüsün başından beri tek bir noktaya odaklıydı Suna'nın. İstese de oradan uzaklaştıramıyordu bakışlarını. Osamu ve grubundaki çocukların oturduğu okul bahçesindeki çardakta kilitlenmişti adeta.

Osamu, şu sıralar ödevlerinden olsa gerek sınıf arkadaşlarıyla daha fazla takılıyordu. O kadar çok takılıyordu ki Suna kendisini unuttuğunu dahi düşünüyordu.

En basitinden Suna bunu örneklendirecek olursa; sabahları okul bahçesinde her zamanki toplandıkları yerde buluşmuyorlardı artık. Çünkü Osamu bahçeye girer girmez ona seslenen grup arkadaşlarına dönüyor ve onların yanına gidiyordu. Onu o yerde yalnız başına bırakmayanda Atsumu'ydu. Her ne kadar okulun en sevilen çocuklarından biri de olsa Suna'yı unutmuyor, fırsatını bulduğu her an yanında oluyordu. Bu yüzden Suna ona minnettardı. Hakkını asla ödeyemezdi.

Öğle aralarını saymak bile istemiyordu Suna, tenefüsleri ve okul çıkışı yaptıkları buluşmaları.. Sadece bir ödev için bir aradalardı, ne buluyorlardı ki bu kadar bitmek bilmeyen konuşacak şeyleri.

Atsumu, Suna'nın sessizleştiğini ve bir yere odaklandığını fark etmişti. Çünkü ona tam olarak 3 kez seslenmiş, kantine kadar kendisine eşlik edip edemeyeceğini sormuştu. Ve her soruşunda yanıtsız kalmıştı.

Atsumu eğer yanılmıyorsa ve gözleriyle takip ettiği hizada bir hesap hatası yoksa Suna tam olarak ikizinin olduğu yere bakıyordu.

Beynindeki çarklar yavaş yavaş birbirleriyle uyum sağlayarak çalışmaya başlarken küçük bir ışık belirivermişti Atsumu'nun zihninde. Hafifçe oğlanın belini dirseği ile dürtmüş, girmiş olduğu transtan Suna'yı çekip çıkarmıştı.

"Hey, Sunarin. Bu akşam annenden izin alıp bize gelsene. Uzun zaman oldu birlikte film gecesi yapmayalı. Zaten sınavlarda bitti, ki bugün ödev falan da verilmedi. Ne dersin?"

-

Osamu zilin çalmasına yakın bir zamanda grup arkadaşlarıyla birlikte oturmuş oldukları çardaktan kalkmış, sınıflarının olduğu kata çıkmışlardı. Sırayla içeri girerlerken Osamu'nun bakışları sırasında dalgın bir şekilde oturan Suna da takılı kalmıştı. Suna, her zamanki yerinde - Osamu'nun önündeki sırada- oturuyordu. Elinde dalgınca çevirdiği kalemiyle birlikte bakışları pencerede sabitti. Tahminince oldukları kattan gözüken ağacın yapraklarındaydı dikkati. Bu sadece bir tahminden ibaretti Osamu için, çünkü dalgın olan çocuk orada bir ağacın olduğundan bile bir haber gözüküyordu aslında. Suna ne zamandır orada oturuyor diye düşündü Osamu. Hatta ondan önemlisi ne zamandır bu şekilde orada oturuyordu. Cevabını bilmediği sorular Osamu'nun içinde bir yerlerde burukluğa sebep olurken yavaş adımlarla sırasına geçti, Suna'nın sandalyesine çarpmamaya özen göstererek yerine oturdu. Onu korkutmak istemiyordu.

Yavaşça işaret parmağını havalandırmış, Suna'nın açıkta kalan ensesine hafifçe sürtmüştü. Yapabileceği en hafif dokunuşla temas ermişti oğlana. Suna, bu hareketle irkilmeden edememiş, aniden ensesinde hissettiği temasla Osamu'ya çevirmişti bedenini.

"Hey!" Osamu hafif bir tebessümü yerleştirmişti dudaklarına, sadece Suna'nın işitebileceği bir tonda neşeyle seslenmişti kendisine şaşkınca bakan oğlana. Suna'nın dönmesiyle birlikte havada kalan elini de sıranın üzerine bırakmış, ileriye doğru eğilmişti yavaşça.

"Hey." Aynı şekilde karşılık vermeyi denedi Suna, elinden geldiğince neşeli çıkarmaya çalışmıştı sesini. İçinde hissettiği garip duyguları da bastırmak adına gayret gösterdi. Ne kadar başarabildiği aşkârdı ama.

"Bir sorun mu var Rin Rin?"

"Neden sordun?"

"Dalgın gözüküyorsun. "

"Öyle mi?"

"Öyle.. Bana anlatabilirsin, biliyorsun değil mi?"

Sınıftan içeriye hızla giren öğretmen ellerini çırparak tüm sınıfın dikkatini üzerine toplarken öğrenilerin bakışlarının kendisine dönmesini başarmıştı. Böylece Osamu'nun sorusu da cevapsız kalmıştı. Bu Suna'nın şansınaydı, çünkü cevaplamak istemediği türden bir soru yöneltilmişti kendisine. Gerçekten ona anlatabilir miydi? Ama neyi? Kendisi bile neler olduğunu bilmez, içindeki bu kötü hissi tarif edemezken Osamu'ya nasıl anlatabilirdi ki. Osamu yine de onu anlar mıydı?

-

Dersin ortalarına doğru Osamu bıkmış bir şekilde kafasını sırasına yaslamıştı. Dakikalardır gözü duvardaki saatten ayrılmamıştı ve zaman onun için geçmek bilmiyordu. Sanki baktıkça yavaşlıyor, duruyor gibiydi. Öğretmenleri ise tahtada geçen ders işlemiş oldukları konuya devam ediyor ve asla Osamu'nun anlayacağı dilde konuşmuyordu. Zaten Osamu da anlamıyordu, anlamaya yeltenmiyordu bile.

Bir dirseğini sırada kırıp kafasını yaslayacak daha yumuşak bir zemin oluştururken diğer kolunu da ileriye doğru gelişi güzel uzatmıştı. Osamu'nun bu hareketiyle Suna'nın dikkati dağılmış, yanındaki hareketlilikle tahtadaki yazılarda olan gözlerini merakla arkasına çevirmişti. Ki bakışlarını arkasına çevirdiğinde kesinlikle uyuyan bir Osamu beklemiyordu.. Aslında bekliyorda sayılırdı, çünkü Osamu bu dersi asla anlamıyor ve sınav haftasından önceki günlerde Suna'dan yardım istiyordu. Suna aklına düşen anılarla birlikte tebessüm etmeden edemezken Osamu ile zaman geçirmeyi özlediğini fark etmişti. Bu da Atsumu'nun teklifini tekrardan aklına düşürmüştü.

Suna, yavaş hareketlerle önüne dönerken Osamu'yu uyandırmak istemiyordu. Bu yüzden hareketlerinde olabildiğince yavaştı. Osamu'nun boşlukta sallanan eli, hemen yanında öylece duruyor, tutma isteğini tetikliyordu. Suna tereddüt etsede Osamu'nun elini usulca kavradı. Daha güzel bir uyku çekebilmesi için baş parmağı ile Osamu'nun elinin üzerini yavaşça okşamaya başladı. Suna biliyordu, ne zaman bu hareketi yapsa oğlan en rahat uykularına dalmış oluyordu.

Osamu henüz uykuya dalmamıştı, zihni uyku ve uyanıklık arasındaki ince ipte gidip geliyordu. Ama her şeye rağmen emin olduğu bir şey vardı, elinin üzerindeki tanıdık sıcaklık. Suna'nın yumuşak parmak uçlarının hissi. Bu hissi kaybetmemek adına hareket etmedi Osamu, Suna'nın elini okşamasına izin verdi. Çok dayanamadan uyuya kalmıştı zaten.

Ben geldim! Uzun sayılabilecek bir aradan sonra sizi tatmin edebileceğini düşündüğüm uzunlukta bir bölümle beraber. Umarım bu bölümü de çokça sever, yorumlarınızı eksik etmezsiniz.

Going Dumb / SunaosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin