İyi Okumalar...
"Ahu Şen kapıda belgeleri al ve terk et odayı..." kulaklarımı dolduran isimle derin bir nefes vererek gözlerimi kapattım. Ölümü kovaladığını bilmeyen kadın.
Ahu Şen...
Her işime burnunu sokan kadın. İşimi elimden almaya çalışan kadın. Bana karşı intikam yemini etmiş olan kadın...
Bakışlarım temkinli bir şekilde otel odasının kapısındayken telefonda ki adama acımasız ve kuru sesimle sessizce cevap verdim. "Senden isteğimi unutma Faysal. Zamanı geldiğinde istediğimi bana vereceksin..." karşıdan derin derin alınan nefeslerden şunu çıkarıyordum ki bana karşı büyük bir nefret besliyordu. "Anlaşmamıza uyacağım belgeler elimde olduğu müddetçe..." burnumdan sesli bir gülüş duyulmuştu. Bu gülüş samimiyetten çok uzaktı. "En geç 2 güne belgeler elinde olur..." telefonu karşıdan cevap beklemeden kapattım ve hızla cebime sıkıştırdım.
Bu insanları ben yönetiyordum. Bana hadsizlik yapmaları sinir bozucuydu. Yaptırılacak pislikleri olduğunda kıvrandıklarını, parasıyla beni satın almaya çalıştıklarını, işleri bittikten sonra o pisliği örtbas etmek için servetlerini önüme dökmelerini beni susturacağını sanıyorlardı. Halbuki bilmiyorlar ölüm her an hayatlarını karartabilirdi. Lakin ölüm zamanının gelmesini bekliyordu. Sahneye ölüm çıktığında dehşet verici bir tiyatro izletiyordu. Bir satranç masasında yenilmeye hazır piyon olmuşlardı haberleri yoktu...
Derin bir nefes vererek masanın üzerinde duran kadehi alıp tek yudumda bütün şarabı içtim. Boğazımı yakan şarabın tadına alışık olmanın verdiği rahatlıkla kadehi yavaşça masaya bıraktım. Bedenimin gevşediğini hissettikçe ne için burada olduğumu bir kez daha hatırladım.
Bu gece epey karanlık ve ölüm sessizliği içeriyordu. Bugün fazla mesai yapmış olmanın verdiği uykusuzluktan kanlanmış olan gözlerim adeta ölümü andırıyordu. Yorgun bedenimse çürümeye yüz tutmuş bir ceset gibiydi.
Belimdeki silahı ince uzun parmaklarımla sıkıca kavradım. Silahın soğukluğu beni ayık tutuyordu. Odada karanlığın yanı sıra nefes alış veriş seslerim duyuluyordu. Ağır ve sessiz adımlarla tedirgin olsam da alışık olmanın verdiği rahatlıkla otel odasının kapısını açmak için yeltendim. Fakat kapının ardında ki isim benden önce davranmıştı. Kapının açılmasıyla karanlık odanın içine sızan ışıkla gözlerim kısıldı.
Karanlık bu gecede aydınlığa esir düşmüştü.
Karşımda bir kadın bedeni belirmesiyle silahı tereddüt etmeden doğrulttum. Tanıdık gelen kadın henüz beni fark etmemişti. Oda kartını rastgele fırlatarak açık olan sarı saçlarını sağ omzuna aldığında kadını inceleme fırsatım olmuştu. Üzerine tam oturmuş olan gri mini elbisesi vardı. İnce siyah topuklu ayakkabılarla epey güzel bir kadındı. Lakin güzelliği sadece bedeni ve yüzüyle sınırlıydı. Kalbine, ruhuna ulaşamamıştı bu güzellik.
Karşımda ki kadın Ahu Şen'di.
Alkollü olduğu kızaran gözleri ve sarsak adımlarından belliydi. Topuklu ayakkabılarını çıkarıp sertçe ileriye doğru fırlattı. Sinirli ve üzgün görünüyordu. Bu görüntüyle dudağımın kenarı kıvrıldı. Bu kadını bu şekilde görmek beni şaşırtmıştı. Beni öldürmek için elinden geleni yapan, duygularını saklamak için büyük bir çaba sarf eden, yıkılmaz bir kale gibi görünen bu kadını ufacık bir depremle yıkıldığını görmek beni epey şaşırtmıştı.
Anlaşılan epey sarhoştu kapıyı bile kapatmayı unutmuştu. Hoş işime gelirdi. Ortadan kaybolmamı kolaylaştırmıştı. Omuz silkip gitmek için hamle yaptığımda sarhoş sesini duymamla duraksadım. "Gitme, orada olduğunu biliyordum. Gel konuşalım..." alaylı bakışlarımın hedefi Ahu'ydu. Bu kadar acizken mi benimle konuşmak istiyordu? Güler gibi bir ses çıktı dudaklarımdan. "Bu kadar savunmasızken mi? Korumalarını çağırabilirim istersen, gerçi şuan ayık değiller ama..." sözlerimin kesilme sebebi büyük bir yenilginin kabul edilişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLLERİN ESARETİ
ActionBir cennet vardı cehennemin ateşinde yok olan, sonu kül... Bir kadeh vardı büyük bir veda için kaldırılan, sonu kül... Büyük bir intikam ateşi vardı, sonu kül... Bir aşk vardı şehvete esir düşen, sonu kül... Ateşle dans eden ölümün kadını vardı, son...