"tu m'as sauvé"
6 Şubat 2019
Saat 23:11Bir kase yeşil çaylı pilav... Erik turşusu, ince ince kesilmiş taze soğan. Ve akşam yemeğinden kalan tavuk... Hepsi kaynar suyun içine konur, sonra üstüne tuzlu su yosunu eklenir... Açlıktan guruldayan karnına yumruklarını bastırdı beyaz saçlı çocuk. Bacaklarını biraz daha kendine çekerek beton zeminden gelen soğuk havayı hissetmemek için küçüldü.
Etrafındaki yüksek demir dolaplar, avuç büyüklüğündeki pencereden içeri sızan ay ışığı ile kendilerini görünür kılıyorlardı. Kendine çektiği bacaklarından kollarını ayırdı ve yere cenin pozisyonunda kıvrıldı. Ayak bileğine bağlı zincir, hareketlendiği için ses çıkarıyor bu ses Atsushi'nin kulaklarında çınlıyordu. Günlerdir bir yudum su bile alamayan midesi artık açlıktan bulanmaya başlamış, ağlamaktan yanan gözlerini her kırpıştırdığında başına ağrı giriyordu. Kurumuş boğazını ıslatmak için hafifçe yutkundu. Boğazından aşağı akan tükürük canını daha da yakarken hafifçe ürperdi. İşte geliyor... Günlerdir tekrarlanan o döngü yine gerçekleşecek... Birkaç lokma için yalvarma, atılan tokatlar, sıcak demirin vücuda verdiği o acı, ağlama ve çığlıklar... En son sakinleştikten sonra gelen o saatlerce süren titreme hissi...
Sürekli kasılan vücudu, dışarı çıkmak için yanıp tutuşan mide asidi, kirpiklerin ucuna birikmiş gözyaşları... Elleriyle kendini korur gibi başını sakladı Atsushi. Yan yattığı için yüzüne dökülen beyaz saçları yüzünü gıdıklandırmasına rağmen onları çekecek gücü bile kendinde bulamıyordu. Gözleri yavaş yavaş vücudunun yorgunluğuna yenik düşüp, odanın karanlığı onu da kendine çekerken titremeleri de azalmıştı.
Koridordan yükselen çığlıklarla olduğu yerde sıçradı Atsushi. Uyuşmuş vücudunu hafifçe sıktı ve ellerini kulaklarına kapattı. "Lütfen... Bağırmayın..." Kendinin bile zor duyduğu bir sesle mırıldanıyor, kurumuş ağzından boğazına akan hava canını acıtıyordu.
Üzerindeki kirden grileşmiş kıyafetinin kol yenlerine gözlerini sildi. Koridordan yükselen sesler artıyordu, daha da içine kapandı Atsushi. "Lütfen... Susun.." Yemek borusundan yukarı yükselen mide asidini geri sindirmek için yutkundu. İçinden bir ses koridordaki seslerin sonucunda yine zarar göreceğini söylediği için midesi sürekli kasılıyordu. Derin derin nefes alırsa belki mide bulantısı dururdu ama, nefes aldıkça boğazı yanıyordu.
Yerde top gibi kıvrılmış, vücudu tir tir titrerken üzerine kilitlenmiş demir kapı yüksek bir sesle yere düştü. Olduğu yerde donakalan Atsushi hareket etmek için zahmete girmedi. Zaten o kadar gücü de yoktu. Gelen kişi muhtemelen onu öldürecekti. Odada ona yaklaşan adım seslerine aldırmadan gözlerini sımsıkı yumdu. "Lütfen... Çok acı çekmeyeyim. Lütfen..." Kendinin bile zor duyduğu bir sesle mırıldanırken boğazına dolanan sert kumaş ile ayaklarının yerden kesilmesi bir oldu. Bileğindeki zincir parçalanmış, bir metresi kadar yere sarkıyordu. Nefes borusuna yapılan baskı ile refleksen elleri kumaşı engellemek için çekiştirmeye başladı. Tam kapının önünde, koridorun aydınlattığı kadar görebildiği yüze acıyla baktı.
Siyah saçlar, uzun bir palto, yüzü tam seçilemiyordu ama soğuk bir duruşu vardı. Arkasından dokunaç gibi uzun birkaç şey yükseliyordu. Atsushi güçsüz elleri ile boynunu saran kumaştan kurtulmaya çalışıyordu. Birkaç saniye önce ölmeyi kabullenmişken, ölmenin daha iyi olduğunu düşünürken şu an bundan kaçmak için çabalıyordu. Hayatın bu kadar ucuz ve kararların bu kadar değişken olması midesini bulandırdı. Oksijensiz kalmış ciğerleri yandığı için gözleri yaşaran beyaz saçlı çocuk son kez kafasını yukarı kaldırıp, nefes alacak yer aradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mars | Shin Soukoku
Fanfictionlll "Son zamanlarda insanları hayvanlardan ayıran tek özelliğin ne olduğunu keşfettim. Biliyorum, insan konuşuyor, insan akıllı, insan düşünüyor, insanın sosyal bir düzeni var; ama bütün hayvanlarda bunlardan az çok yok mu? Belki hayvanların da inan...